Ana sayfa

RSDİP - RKP - SBKP tarihinde

PROGRAM SORUNU

Bolşevik partinin farklı programları, farklı dönemleriyle neredeyse birebir biçimde örtüşür: 1903 programı, marksizmin; 1919 programı, komünizmin; 1961 programı, revizyonizmin; 1986 programı, karşıdevrimci-tasfiyeci çizginin; 1990 programı, sosyal demokrasinin partiye egemenliği ile çakışır.

SÜHA ILGAZ

 

Sınıf mücadelesinde işçi sınıfının başarılı olmasının, sosyalist devrimi gerçekleştirmesinin, sınıfları ortadan kaldırarak toplumu komünizme götürebilmesinin önkoşulu, komünizmin önderliğine, komünizm hedefli partisine, yani komünist işçi partisine sahip olmasıdır. Komünist işçi partisinin, işçi sınıfının tekil ve anlık mücadelelerini birleştirerek genel ve nihai mücadelesine bağlamasını, var olan toplumdan komünizm hedefine kadar işçi sınıfının mücadelesinin koşullarını ifade eden programı, komünist program sağlar. Bu bakımdan komünist işçi partisinin bir temel özelliği, unsuru olarak komünist program, işçi sınıfının, nihai hedefi sınıfların ortadan kaldırılması ve komünizm olan mücadelesinde belirleyici önemdedir.

Komünist işçi partisinin temel özellikleri ve gelişim evreleri, daha önce Kurtuluş Sosyalist Dergi’de ele alınırken, Rusya Komünist Partisi’nin evrensel model rolü üzerinde durulmuştu. (Kurtuluş Sosyalist Dergi 11, Ekim 2005, s. 99) Politik çizgisi, örgütlenme ve mücadele anlayışı ve deneyimleri üzerinde Komünist Enternasyonal’in kurulduğu RKP, Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi’nden doğmuş, daha sonraları da Sovyetler Birliği Komünist Partisi adını almıştı. Dünya komünist işçi hareketi içerisinde özel bir yeri olan RKP’nin tarihini, komünist işçi partisinin programının oluşumu ve değişimi ve programın partinin siyasi çizgisi, karakteri ve mücadelesinde taşıdığı belirleyici önem açısından ele almak yararlı olacaktır.

İLK TASLAK PROGRAMLAR

Rusya’da komünist işçi partisinin oluşum sürecinin kökenleri, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısına, bir yandan gelişen işçi hareketi içinde kurulan işçi birliklerine, diğer yandan narodnik hareket içerisinde marksizmi benimseyenlerin ortaya çıkmasına kadar götürülebilir. 1875’te Güney Rusya İşçileri Birliği’ni, 1878’de Kuzey Rusya İşçileri Birliği’ni kuran işçiler Batı Avrupa’da tanıştıkları marksizmi örgütlenmelerinin programlarına taşımışlardı. 1883’te de narodnik hareket içerisinde marksizmi benimseyen Plehanov, Axelrod, Zasuliç, Deutsch ve Ignatov, Emeğin Kurtuluşu grubunu kurarak marksist eserleri çevirip Rusya’ya ilettikleri, narodizmle ideolojik mücadele yürütüp marksist teoriyi savundukları gibi, program taslakları hazırladılar. Plehanov’un 1884’te yazdığı Emeğin Kurtuluşu Grubu Programı’nda, Enternasyonal’in ilkelerine atıfla, sınıfların ortadan kaldırılmasına karşılık gelen işçi sınıfının kurtuluşunun ekonomik ve politik koşullarına değinildiği gibi, Rusya’nın ataerkil ekonomi ve mutlakıyetçilik koşullarına bağlı olarak, işçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesinin yanı sıra, politik özgürlükler ve toprak gibi taleplere yer veriliyordu. Plehanov’un 1887’de yazdığı Rusya Sosyal-Demokratlarının İkinci Taslak Programı’nda ise, komünist devrimin bütün toplumsal ve uluslararası ilişkileri kökten değiştirmesi bakımından işçi sınıfının politik iktidarı ele geçirmesi vurgulanıyor, kapitalizmin hızla gelişip eski ataerkil ekonominin parçalandığı Rusya’da, köylülüğün geriliğine ve aydınların istikrarsızlığına işaret edilirken, mutlakıyetçiliğin devrilmesi, işçi sınıfının ilk politik görevi olarak saptanıyordu.

Emeğin Kurtuluşu grubunun çalışmaları hareketin teorik temellerini döşedi. Bu temeller üzerinde ileri işçilerin eğitildiği propaganda çevreleri oluştu. Geliştirilen teorik temele ve yürütülen sabırlı propaganda çalışmasının ürünü işçi çevrelerine dayanarak 1894’te, Lenin, Martov ve arkadaşları hareketi bir adım daha ilerletti; politik çalışmada ağırlığı propagandadan ajitasyona geçirip yirmi kadar işçi çevresinin birleştirildiği Petersburg İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği’ni kurdular. Lenin de, 1893’teki ilk eserlerinden itibaren narodizmle ideolojik mücadele içerisinde marksizmi savunurken maddi verilere, istatistiklere dayanarak Rusya’nın koşullarını, kapitalizmin gelişmesini incelemeye girişiyordu. 1895 sonunda tutuklanan Lenin’in hapishanede yazdığı Taslak Program, beş bölüme ayrılmıştı: ilk bölümde Rusya’da kapitalizmin ve işçi sınıfının mücadelesinin gelişmesi konuluyor, ikinci bölümde Rusya Sosyal-Demokrat Partisinin hedefi, işçi sınıfının mücadelesindeki yeri ve diğer sınıflara karşı tutumu tarif ediliyor, diğer bölümlerde pratik taleplere geçilip üçüncü bölümde politik özgürlüklere ilişkin talepler ileri sürülüyor, dördüncü bölümde işçilerin koşullarının iyileştirilmesi için yasal önlemler isteniyor, beşinci bölümde de köylüler için olan talepler sıralanıyordu.

Lenin ve arkadaşlarının Petersburg’da başlattıkları çalışmaları Rusya’nın başka şehirlerindeki benzer çalışmalar izledi. Petersburg, Moskova, Kiev, Ekaterinoslav İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birlikleri ve Yahudi İşçiler Birliği Bund ile Rabochaya Gazeta delegeleri, 1898’de 1. Kongresinde, Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi’nin kuruluşunu ilan ettiler. Rabochaya Gazeta’yı resmi yayın organı olarak kabul eden 1. Kongre, bir merkez komite seçimi ve çeşitli kararların yanı sıra bir manifesto yayınlamakla yetindi; diğer bir ifadeyle RSDİP kurulduğunda henüz bir programa sahip değildi. Bu dönemde sürgünde olan Lenin ise, yüzlerce kitap, araştırma ve istatistik üzerinde çalışarak hapishane koşullarında hazırlamaya başladığı Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi isimli eserini 1899’da tamamladı. Lenin bu çalışmasında, narodniklerin iç pazarın ve kapitalizmin gelişmesini yadsıyan görüşlerini teorik olarak çürüttüğü gibi, maddi verilere dayanarak Rusya’da ekonomik gelişmeyi, köylülüğün parçalanması, kapitalist toprak sahipliğine geçiş, ticari tarımın gelişimi, el sanatları, ev sanayileri, büyük ölçekli makineli sanayinin gelişmesi ve iç pazarın oluşumu açılarından kapsamlı bir biçimde gösteriyordu.

1. Kongrenin hemen ardından kongre delegeleri ve merkez komite üyelerinin bir kişi dışında tutuklanmalarıyla, RSDİP merkezi bir örgütlülükten yoksun kaldı. Bu dönemde Rabochaya Gazeta’yı yeniden yayınlama çabaları sırasında Lenin de sürgünden gönderdiği makalelerde merkezi yayın organı ve örgütlenme sorunları kadar program sorununa da dikkat çekiyordu. Bu doğrultuda, Partimizin Bir Program Taslağı isimli makalesinde Lenin, Emeğin Kurtuluşu grubunun on beş yıl önceki –ve yalnızca ayrıntılara ilişkin değişiklik, düzeltme ve eklemeler gerektiğini söylediği– taslağını partinin programının temeli olarak almayı savunuyor; diğer maddelere ilişkin çeşitli düzeltme ve eklemelerin yanı sıra, programın pratik kısmının köylü sorununa ilişkin –gerekçeleriyle birlikte sunduğu– bölümünü de öneri olarak getiriyordu. Bu makalesinde, bir politik partinin bütünlüklü biçimlenmesi, pekişmesi ve tutarlı faaliyeti için programın muazzam önemini vurgulayarak programın formüle edilmesi görevinin ertelenmesine izin verilemeyeceğini söyleyen Lenin, Rusya Sosyal-Demokrat işçi sınıfı partisinin programının bileşeni olması gereken kısımları sıralıyordu:

“1) Rusya’da ekonomik gelişmenin temel karakterinin saptanması; 2) kapitalizmin kaçınılmaz sonucunun: işçilerin yoksulluğunun çoğalmasının ve öfkesinin artmasının saptanması; 3) hareketimizin temeli olarak proletaryanın sınıf mücadelesinin saptanması; 4) Sosyal-Demokrat işçi sınıfı hareketinin nihai amaçlarının –bu amaçlarını başarması için politik iktidarı kazanma çabasının– ve hareketin uluslararası karakterinin saptanması; 5) sınıf mücadelesinin doğasının esasında politik olduğunun saptanması; 6) halkın haklardan yoksunluğunun ve ezilmesinin koşullarını sağlayan ve sömürücüleri koruyan Rus mutlakıyetçiliğinin işçi sınıfı hareketi için baş engel olduğu ve dolayısıyla, bütün toplumsal gelişme için hayati olan politik özgürlüğün kazanılmasının Partinin en acil politik görevi olduğu yönünde bir saptama; 7) Partinin otokrasiye karşı mücadele eden bütün partileri ve nüfusun kesimlerini destekleyeceği ve hükümetimizin demagojik entrikalarına karşı savaşacağı yönünde bir saptama; 8) temel demokratik taleplerin sayılması; sonra, 9) işçi sınıfı yararına talepler; ve 10) köylülük yararına talepler ile bu taleplerin genel karakterinin açıklanması.” (Lenin, Toplu Eserler, c. 4, s. 253)

1903 RSDİP PROGRAMI

Sürgündeyken Rusya çapında dağıtılacak bir siyasi gazete planı geliştiren Lenin, döndükten sonra yurtdışına gitti. Plehanov, Axelrod, Zasuliç, Lenin, Martov ve Potresov 1900’de Iskra’yı yayınlamaya başladılar. Iskra’nın çalışmaları, bir yandan RSDİP’in yerel örgütlerinin, bir kongre toplanarak yeniden merkezi bir yapı içerisinde birleştirilmesi, diğer yandan da parti programının tartışılıp hazırlanması doğrultusundaydı. Gazetenin yayın programının açıklandığı Iskra Yazı Kurulu Açıklaması’nda da, parti birliği için ideolojik birliğin önemi vurgulanıyor ve bu ideolojik birliğin parti programıyla cisimleştirilmesi, pekiştirilmesi gerektiği belirtiliyordu. Yayınlarında, işçi sınıfının siyasi mücadelesinin önemini küçümseyen Ekonomizm akımına ve işçi sınıfını çarlıkla mücadele eden halk yığını içinde eritmekten yana olan Sosyalist-Devrimcilere karşı ideolojik mücadele sürdürüp çalışmaların amatörlüğünü, ilkelliğini, dağınıklığını eleştirerek işçi sınıfının mutlakıyete karşı mücadelenin başını çekmesinde merkezi siyasi partinin önderliğinin önemini vurgulayan Iskra, çabalarıyla RSDİP yerel örgütlerinin desteğini kazandı. Yerel örgütlerle ilişkileri sürdürüp gazete dağıtımını gerçekleştiren Iskra yandaşları, temsilcileri, 1902 başında Iskra Rusya örgütü olarak örgütlendiler. Yerel örgütlerin ülke çapında tek bir merkezi parti örgütlenmesinde birleştirilmesini sağlayacak kongrenin düzenlenmesi gündeme gelirken, Kasım 1902’de Iskra Rusya örgütü, parti kongresini toplamak üzere bir örgütlenme komitesi oluşturulmasına öncülük etti. Öte yandan Iskra Yazı Kurulu da, kongrede benimsenmek üzere parti programı hazırlanması çalışmalarını önüne koymuştu.

Bu doğrultuda Plehanov’un hazırladığı program taslağında, kapitalizmin ve işçi sınıfının gelişmesi anlatılıyor; “kapitalist üretim ilişkilerinin yıkılıp yerini üretimin sosyalist örgütlenmesinin almasını sağlayacak” “toplumsal devrimin zorunlu politik koşulu olarak proletarya diktatörlüğü” belirtiliyor; uluslararası Sosyal-Demokrasinin işçi sınıfını bilinçlendirip mücadelesini örgütleme amaçlarını paylaşmakla birlikte, –Rusya’daki kapitalizm öncesi kalıntıların işçi sınıfı hareketinin gelişmesine engel oluşturması nedeniyle– Rusya Sosyal-Demokratlarının “acil politik görevlerinin monarşinin devrilmesi olduğu” saptanıyordu. Plehanov’un taslağı, Batı’daki partilerden farklı olarak, ilk defa, proletarya diktatörlüğü kavramına programda yer veriyordu. Bununla birlikte, Lenin, Plehanov’un taslağına, hem bazı teorik ifadelerine, hem de diline ilişkin olarak eleştiriler yöneltti; ayrıca, programa Rusya’da kapitalizmin gelişmesinden başlanmasını önerdi.

Iskra Yazı Kurulunda ilk taslağın tartışılmasının ardından Plehanov, ikinci bir taslak hazırlama çalışmasına başladı. Bu sırada Lenin de kendi önerileri doğrultusunda başka bir taslak hazırladı. Lenin’in program taslağı, –kapitalist üretim tarzının daha da ağır basmakta olduğu– meta üretiminin Rusya’da hızla geliştiği saptamasıyla başlıyordu. Lenin’in taslağında, kapitalizmin gelişmesiyle küçük üreticilerin iflasa sürüklendiği, işçilerin, çalışanların sömürüsünün yoğunlaştığı, toplumsal eşitsizliğin, burjuvaziyle proletarya arasındaki uçurumun büyüdüğü saptanıyor; ardından, toplumun sınıflara bölünmesini ortadan kaldıracak toplumsal devrim, koşulları, Sosyal-Demokrasinin uluslararası ve Rusya’ya özgü –kapitalizm öncesi düzenin kalıntılarının varlığından kaynaklanan– görevleri sayılıyordu. Lenin’in taslağında, Plehanov’un ilk taslağına dayanarak hazırlanmış ve Lenin tarafından önerilen bu teorik kısmın yanı sıra, komitenin bütünü tarafından önerilen, çarlığın devrilip yerini alacak cumhuriyetin demokratik anayasasının sağlayacağı –ulusların kendi kaderini tayin hakkı dâhil– özgürlüklere, işçi sınıfını koruyacak, mücadele yeteneğini yükseltecek taleplere ve eski serflik düzeninin kalıntılarını temizleyecek –köylü komitelerinin kurulmasını içeren– önlemlere ilişkin bölümlerden oluşan pratik kısım da bulunuyor ve bu politik ve toplumsal değişikliklerin gerçekleştirilebilmesi için bütün toplum tarafından seçilen bir Kurucu Meclis toplanması gereğiyle sona eriyordu.

Iskra Yazı Kurulu, Lenin’in fazla soyut ve (yoruma kaçan açıklamaları yüzünden) uzun olarak nitelediği Plehanov’un ikinci taslağı ile Lenin’in taslağından ortak bir taslak hazırlamak üzere bir Koordinasyon Komitesi oluşturdu. Komite, Plehanov’un taslağını temel alıp Lenin’in eleştirileri ve önerileri doğrultusunda değişiklikler, eklemeler de yaparak yeni bir taslak hazırladı. Lenin’in bu taslağa ilişkin komiteye ilettiği değerlendirmeleri ve eleştirileri arasında, çalışan ve sömürülen yığınlardan önce işçi sınıfının mücadelesine yönelik saptamaya yer verilmesi, bu anlamda, önce yalnızca proletaryanın –diğerlerini dışlayarak– alınıp sınır çizgilerinin çizilmesi, sonra proletaryanın bütün diğerlerini kurtaracağı, saflarına davet ettiği gibi saptamaların öne sürülmesi gerektiğini vurgulaması öne çıkıyordu. Lenin’in notlarını ve önerilerini de göz önüne alarak Yazı Kurulu toplantısında benimsenen, teorik kısmını komitenin taslağının oluşturduğu, pratik kısmının ise Lenin’in taslağından eklendiği program taslağı, Haziran 1902’de Iskra’da yayınlanarak kongre öncesi tartışmaya sunuldu;Iskra’da ve parti organlarında tartışıldı.

Parti programının tartışılıp kabul edilmesi, Temmuz 1903’te toplanan RSDİP 2. Kongresinin gündeminin en ağırlıklı ve en önemli kısmını oluşturuyordu. Iskra Yazı Kurulu’nun hazırlayıp tartışmaya sunmuş olduğu program taslağı kongrede küçük değişikliklerle kabul edildi. Ama kongrede kabul edilmeyen değişiklik önerileri ve yapılan tartışmalar, sonunda benimsenen programın hazırlanan taslaktan fazla bir değişikliği olmasına yol açmamış olsa da, programın, diğer bütün politik akımlardan ayırt ederek partinin politik çizgisinin sınırlarını çizmesi açısından bir anlam taşır ve bu bakımdan ele alınabilir.

Kongrede kabul edilmeyen değişiklik önerilerinden biri, bilinç ve kendiliğindenlik ilişkisi konusundaydı. Rus Sosyal-Demokratları arasında bu konuda bir tartışma, Ekonomizm eğiliminin ortaya çıkışından beri sürmüş, Iskra da yayın faaliyetinde uluslararası revizyonizmin Rusya’daki temsilcisi olarak Ekonomizme karşı mücadele etmişti. Bu konuya ilişkin olarak kongrede, bilincin gelişimini kendiliğindenliğe bağlayan Ekonomist görüşleri savunan Martinov’un, “proleterlerin sayısı ve dayanışması” ifadesinin “proleterlerin sayısı, dayanışması ve bilinci” biçiminde değiştirilmesi önerisi kabul edilmedi. Böylece benimsenen program metninde, “Burjuva toplumuna özgü çelişkiler arttığı ve geliştiği oranda, emekçi ve sömürülen kitlelerin mevcut düzene duydukları hoşnutsuzluk artar ve aynı zamanda proleterlerin sayısı ve dayanışması ve onların sömürücülere karşı verdikleri mücadelenin şiddeti de artar” saptaması, olduğu gibi korundu.

Kabul edilmeyen bir diğer öneri, nispi temsilin programa eklenmesi önerisiydi. Konunun ele alınması, parti politikasıyla demokratik ilkeler arasındaki ilişkinin tartışılması biçimini aldı. Plehanov’un genel oya karşı çıkılabilecek, proletaryanın üst sınıfların politik haklarını kısıtladığı durumların bile olabileceğine işaret ettiği tartışmada, demokratik ilkelerin soyut olarak ele alınıp mutlaklaştırılamayacağı vurgulandı.

Programda, cinsiyet, inanç, ırk, milliyet ayrımı yapılmaksızın bütün yurttaşlar için eşit haklar istenmesine ek olarak dillerin eşitliği talebine yer verilmesi tartışmasının genel düzeyde önemli olan yanı, programın ayrıntılılık derecesi konusuna, programın genel ve temel tezlerle sınırlanıp bunların özgül koşullarda ayrıntılandırılıp uygulanmasının organlara bırakılması konusuna ilişkindi.

Ters yönde değerlendirilebilecek bir değişiklik talebi de, programdaki tarım programı bölümünün reddedilmesi, çıkartılmasıydı. Kabul edilmese de uzun tartışmalara yol açan, bu doğrultudaki önerilerde de sorun, marksizmin kabalaştırılması ve basitleştirilmesi ve bu yüzden genel önermelerin somuta uygulanmasını anlayamamaktı. Oysa gereken, karmaşık ve çok yönlü bir olgu olarak Rusya’nın mevcut köylü ekonomisine marksizmin teorisinin ve taktiklerinin uygulanmasıydı.

Benzer biçimde değerlendirilebilecek bir sorun ise, muhalefet hareketlerinin, diğer sınıfların desteklenmesi üzerineydi. Tartışmalarda, bazı sınıf ve tabakaların her zaman gerici olduğu, proletarya dışındaki sınıfların desteklenmemesi gerektiği görüşlerinin ileri sürüldü. Buna karşılık, yarım gönüllülüğü teşhir ederken aynı zamanda proletaryanın yarım da olsa her ileriye doğru atılan adımdan yana olması ve sınıfların konumlarının tarihselliği temel alındı ve taslak programdaki “Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi Rusya’da var olan toplumsal ve politik düzene karşı yönelen her muhalif ve devrimci hareketi destekler” ifadesi korundu.

RSDİP 2. Kongresinde, bir çekimser dışında oybirliğiyle kabul edilen program, revizyonizmin var olan koşullarda somutlandığı Ekonomizmle ayrımı da içererek partinin ideolojik-politik birliğini ifade ediyor, sınırlarını çiziyordu. Ancak aynı kongrede, örgütsel birlik açısından daha önemsiz olmayan örgütsel ilkeler üzerinde, tüzük üzerinde ortaya çıkan anlaşmazlık merkez organlara seçim sorununa dönüşünce, Bolşevik - Menşevik ayrılığı doğdu.

Ayrılık örgütsel sorunlardan doğmuş olmasına rağmen, politik mücadelenin giderek hızlanan gelişmesi ve özellikle başlayan 1905 Devrimi içerisinde alınan farklı tutumlar, politik ayrılıkları da öne çıkardı. Mayıs 1905’te aynı günlerde gerçekleştirilen Bolşeviklerin örgütlediği 3. Parti Kongresi ile Menşeviklerin örgütlediği 1. Bütün Rusya Konferansı kararları, RSDİP içinde birbirlerinden farklılaşan politik tutumları ortaya koyuyordu. Devrimde görevlerini burjuvazinin desteklenmesiyle sınırlayan Menşevikler ile proletarya ve köylülüğün devrimci-demokratik diktatörlüğünü savunan Bolşevikler, kendilerini RSDİP içerisinde nitelemelerine rağmen, alınan farklı tutumlar, iki ayrı politik çizginin gelişmekte olduğunu gösteriyordu. Bu iki kanadın dışında, yaşanmakta olan burjuva devriminde, burjuvazinin iktidarının olduğu kadar, proletarya ve köylülüğün diktatörlüğünün de karşısında, proletaryanın hâkim olduğu hükümeti, köylülüğün desteklediği proletarya diktatörlüğünü savunan Trotski ise, programın –sosyalist hedefleri içeren– azami ve –demokratik talepleri sıralayan– asgari bölümleri arasındaki ayrımın ortadan kalkacağını ileri sürüyordu.

Rus sosyal-demokratları tarafından alınan bu karşıt tutumlar, taktiklere ilişkin ayrılık olarak isimlendirilmişse de, ayrılığın doğrudan işçi sınıfının devrim sırasındaki hedefleri üzerinde olması, bu isimlendirmeyi tartışmalı kılmaktadır. Sözü edilen devrim, burjuva devrimi olmakla birlikte, Menşeviklerin ve Bolşeviklerin karşıt tutumlar aldığı, sınıflar mevzilenmesi, devrimci iktidar, hükümet, bunun görevleri, programı sorunları, parti programına uygun olarak çözümlenecek taktiklerden çok, bizzat programın içeriğine karşılık gelecek strateji sorunlarına uzanmaktadır. Ancak aralarındaki bu ayrılıklar, Bolşeviklerin ve Menşeviklerin o dönemde farklı programlar benimsemelerine yol açmadığı gibi, kendilerini aynı partinin kanatları olarak görmelerini de engellemedi. Aralarında birlik denemelerine girişen Menşeviklerin ve Bolşeviklerin birbirlerinden kesin olarak ayrılmaları ve buna bağlı olarak Bolşeviklerin oportünizmden bütünüyle bağımsız bir parti olarak örgütlenmeleri ise, daha sonra oldukça uzun bir sürecin ardından gerçekleşti.

Bolşeviklerin ve Menşeviklerin yeniden bir araya geldikleri 1906’daki Birlik Kongresinin gündeminin ilk maddesi, parti programının tarım programı bölümünün değiştirilmesiydi. 2. Kongrede kabul edildiği biçimiyle programda, –serflik kaldırıldığında köylülerin kullandığı topraklardan ayrılarak toprak ağalarına bırakılan– toprakların köy komünlerine geri verilmesi talebi bulunuyordu. Ancak 1905 Devrimiyle yükselen kitle hareketinin gerisinde kalan bu talebin değiştirilmesi, tarım programı bölümünün yenilenmesi ihtiyacı ortaya çıktı. Buna bağlı olarak tartışılan tarım programı sorunu ve hazırlanan taslaklar Birlik Kongresinin gündemine geldi.

Lenin ve Bolşeviklerin tarım programı taslağında, bütün kilise, manastır, kraliyet, devlet ve toprak ağası çiftliklerine el konulması talebinin yanı sıra, (cumhuriyet ve tam demokratik devlet sistemi kurulması koşuluyla) toprağın –özel mülkiyetinin kaldırılıp bütün halkın ortak mülkiyetine geçirilmesi biçiminde– ulusallaştırılması talebi ileri sürülüyordu. Tarım programı tartışmasında, Bolşeviklerin toprağın ulusallaştırılması görüşünün karşısında, toprakların belediyelere devri ve toprakların bölünüp köylülere dağıtılması görüşleri vardı. Devrimin demokratik bir cumhuriyetle sonuçlanması koşuluyla, tarımda kapitalizmi geliştirecek ulusallaştırmayı savunan Lenin, bölüşümü, yanılmakla birlikte, köylülerin var olan görüşleriyle uyuştuğu için ‘zararsız’, buna karşılık belediyeleştirmeyi, hem yanlış hem de merkezi devlet iktidarının tam demokratikleştirilmesi koşulunu göz önüne almadığı için ‘zararlı’ olarak nitelemişti. Kongrede yoğun tartışmaların ardından, belediyeleştirme yönündeki taslak, –bölüşüm ve hatta ulusallaştırma yönündeki değişikliklerle– küçük işletmelerin dışındaki topraklara el konulup bunlar esas olarak yerel yönetimlere devredilirken orman gibi ulusal önemdekilerin ulusallaştırılmasını, ama devrimin başarısız olduğu koşullarda toprak sahiplerinin topraklarının köylülere bölüşümünü içeren bir biçim aldı ve böylece çelişen görüşlerin de yansıdığı bir tarım programı kabul edildi.

Birlik Kongresinde bir araya gelen Bolşeviklerin ve Menşeviklerin birlik girişimi kalıcı olmadı. Tam bir örgütsel kaynaşma gerçekleşmediği gibi, aralarındaki politik farklılıklara da yeni ayrılıklar eklendi. 1912’den sonra da Bolşevikler, örgütsel olarak, yasadışı partinin tasfiyesini savunan Menşeviklerden bütünüyle yollarını ayırdılar. Ancak bütün bu gelişmelere rağmen, iki tarafın da benimsemiş olduğu, dolayısıyla politik tutumlarının, taktiklerinin kendisine uygun olduğunu kabul ettiği parti programı değişmedi. 1917 Şubat Devrimiyle Çarlık yıkıldığında Bolşevikler de Menşevikler de aynı programa sahiptiler.

1919 RKP PROGRAMI

1907 sonrasında 1905 devriminin yenilgisinin ardından gelen gericilik döneminde olduğu gibi, 1911’den itibaren sınıf mücadelesinin yükselişe geçtiği dönemde de, giderek daha çok reformizme yönelen Menşevikler karşısında, parti programının ilkelerini savunmak özellikle Bolşeviklere düşüyordu. Bu doğrultuda, programdaki proletarya diktatörlüğü saptamasının savunulmasına belirleyici bir yer veren Bolşevikler, politik taktik ve mücadelelerinde de, yine programın pratik bölümlerinin, asgari programın kapsamına uygun olarak, üç sloganı, ‘demokratik cumhuriyet’, ‘sekiz saatlik işgünü’ ve ‘bütün büyük çiftliklere el konulması’ sloganlarını öne çıkarıyorlardı. Bütün bunlara karşın, 1917’ye gelindiğinde, programın uzun bir süredir artık eskimiş olduğu görüşü, Bolşevikler tarafından benimsenmekteydi.

Lenin, Şubat Devriminin ardından Rusya’ya döndüğünde açıkladığı ve Geçici Hükümetin desteklenmesi yerine bütün devlet iktidarının İşçi Delegeleri Sovyeti’ne geçmesini savunduğu Nisan Tezleri içerisinde, partiye ilişkin görevler olarak da, parti kongresinin toplanmasını, parti programında değişiklik yapılmasını, partinin isminin değiştirilmesini öneriyordu. Parti programında önerdiği değişikliği ise, esas olarak ‘emperyalizm sorunu’, ‘komün tipi devlet talebi’ ve ‘eskimiş asgari programın düzeltilmesi’ konuları biçiminde özetliyordu.

Program değişikliği sorunu, yine Nisanda toplanan RSDİP (B) 7. Bütün Rusya Konferansı’nın da gündemindeydi. Konferansta, program komitesi adına konuşurken Lenin, savaşın çok öncesinden beri programın eskimiş olduğundan söz edilmekle birlikte o an bütün olarak program değişikliklerini tartışabilme şansları olmadığını belirterek konuya ilişkin karar taslağı sundu. Konferansın kabul ettiği kararla, parti programının gözden geçirileceği konular sıralanıp merkez komite iki ay içinde program taslağı hazırlamakla görevlendirildi. Değişiklik konuları arasında, emperyalizm, burjuva parlamenter olmayan demokratik proleter-köylü cumhuriyeti, politik programda eskiyenlerin çıkartılması ya da düzeltilmesi, tarım programının tarım sorununda kabul edilen karara uygun olarak düzeltilmesi, modern sosyalizm içerisindeki ana akımlara ilişkin bir çözümlemenin eklenmesi maddeleri bulunuyordu. Ayrıca konferansın tarım sorunu üzerine kararında, –büyük malikânelerin feodalizmin dayanağı olmasının yanı sıra, köylü toprak mülkiyetinin de yarı-feodal bağlarla tarımın gelişmesini engellemesi temelinde– bütün toprağın ulusallaştırılması savunuluyor; bunun burjuva bir önlem olmakla birlikte sınıf mücadelesini geliştireceğine işaret ediliyor; bütün toprakların Köylü Delegeleri Sovyetlerinde örgütlenen köylülüğe geçmesinden öteye, kırsal proleter ve yarı-proleterlerin Tarım Emekçileri Delegeleri Sovyetlerinde örgütlenip malikâneleri model kamu çiftlikleri olarak işletmeleri öneriliyordu. Ulusal sorun üzerine kararda ise, çeşitli uluslardan işçilerin tam dayanışmasını sağlayabilmek için bütün ulusların özgürce ayrılma ve bağımsız devletler kurma hakkının tanınması vurgulanıyordu.

Konferanstan sonra Haziran 1917’de, Parti Programının Gözden Geçirilmesine İlişkin Materyaller broşür olarak yayınlandı. Broşürde, Lenin’in, –emperyalizm döneminde de kapitalizmin esas özelliklerinin temelde değişmemesi nedeniyle– programın kapitalizmi tanımlayan giriş bölümünün korunmasını savunmasının yanı sıra, programda değişiklik önerileri ile Nisan Konferansı sırasında programın çeşitli maddelerine ilişkin hazırlanan taslaklar yer alıyordu. Aynı zamanda broşürde, programın eski ve yeni metinleri, çıkartılacak ve eklenecek parçaları gösterecek biçimde karşılaştırılmaktaydı. Yayınlanan bu taslakla, programın ‘doktrinsel’, yani teorik bölümüne emperyalizm çözümlemesi ekleniyor; ayrıca sosyalist devrim görevinin yerine getirilebilmesi için, hem sosyal-şovenizmden hem de merkezcilikten kopmanın şart olduğu saptanıyordu. Asgari program bölümünde, feodal kalıntılar ve çarlığın yıkılması önermesi yerine, kapitalist sınıfın Geçici Hükümetine karşı –burjuva parlamenter demokratik cumhuriyetten daha demokratik– işçilerin ve köylülerin cumhuriyeti (sürekli ordu ve polisin yerine silahlı milislerin geçirilmesi, bütün görevlilerin seçilip geri çağrılmaları ve işçilerden fazla ücret almamaları, yasama ve yürütme işlevlerinin birleştirilmesi biçiminde bu devletin özellikleri sayılarak) partinin mücadele hedefi olarak konuyordu. Asgari programın –politik hak ve özgürlük taleplerini ileri süren– politik program ve –işçi sınıfının koşullarını iyileştirme taleplerini içeren– ekonomik program bölümlerinde çeşitli maddeler değiştirilerek ulusların ayrılıp bağımsız devlet kurma hakkı, görevlilerin seçilmesi ve geri çekilmesi, sürekli ordu yerine halkın silahlanması saptamaları eklenmiş, –köylülüğe yönelik taleplere karşılık gelen– tarım programı bölümü ise, konferans kararına uygun olarak yenilenmişti.

Lenin, Ekim Devrimine doğru giden süreçte, Eylül başında, program tartışmasının acilliğini vurguluyor, programıyla 3. Enternasyonalin kuruluşuna önderlik edebilmek için emperyalizm sorununu çözümleyen bir programı partinin derhal benimsemesini istiyordu. Bir ay sonra, Ekim başında, program taslağı önerilerini değerlendirirken Lenin, Buharin ve Smirnov’un ‘azami ve asgari program bölünmesinin eskidiği’, ‘asgari programı atmak gerektiği’ görüşüne karşı çıkıyor; “burjuva toplumu çerçevesinde asgari programın vazgeçilmez” olduğunu, asgari programı atabilmek için “önce iktidarı kazanmaları, sosyalizme geçiş önlemlerini uygulamaları, dünya sosyalist devriminin zaferine kadar devrimi sürdürmeleri” gerektiğini söylüyordu.

Ekim Devriminden önce, yeni programın tamamlanıp benimsenmesi gerçekleşmedi. Devrimden sonra, Bolşevik Partinin Mart 1918’deki 7. Kongresinde, konu üzerine raporunda Lenin, emperyalizme ilişkin çözümleme eklenirken eski programın meta üretiminin ve kapitalizmin gelişimini açıklayan teorik bölümünün çıkartılmasına gerek olmadığını, –tarihin dönemeçlerinde perspektifi kaybetmemek için– korunması gerektiğini savunuyor; aynı zamanda da, azami ve asgari programlar arasındaki farkın ortadan kaldırılmasının “iktidarı aldıkları ve sınadıkları için artık çok erken olmadığını, eski Programın yerine, şimdi yeni bir Sovyet iktidarı Programı yazmaları gerektiğini” söylüyordu. Kongrede program hazırlıkları için özel komisyon görevlendirilirken, partinin ismi de Rusya Komünist Partisi (Bolşevikler) olarak değiştirildi.

Yeni programın kabul edilmesi, Mart 1919’da 3. Enternasyonal’in, Komintern’in kuruluşunun ilan edildiği 1. Kongresinin ertesinde toplanan RKP 8. Kongresinde gerçekleşti. 8. Kongre öncesinde yayınladığı taslaklarda Lenin, programın içermesi gereken bölümleri sıralıyor, bu doğrultuda, Rusya’da proletarya diktatörlüğünün temel görevlerini tanımlıyordu:

“Rusya’da bugün proletarya diktatörlüğünün temel görevleri, zaten başlamış olan toprak sahipleri ve burjuvazinin mülksüzleştirilmesini sonuna kadar götürmek, tamamlamak ve ... üretim ve değişim araçlarını Sovyet Cumhuriyetinin mülkiyetine geçirmek; ... ortak işleme ve büyük ölçekli sosyalist tarıma derece derece ama istikrarlı geçiş için şehir işçileri ve yoksul köylülerin ittifakını uygulamak; demokrasinin burjuva parlamentarizminden ölçülemeyecek kadar daha yüksek ve ilerici biçimi olarak ve ... kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemine, yani proletarya diktatörlüğü dönemine karşılık gelen tek devlet türü olarak Sovyetler Federatif Cumhuriyetini güçlendirmek ve daha da geliştirmek; dünya sosyalist devrimini ... bütün ülkelere taşımak; bir dizi dereceli ama sapmayan önlemlerle özel ticareti bütünüyle ortadan kaldırmak ve Sovyet Cumhuriyetinin olması gereken tek ekonomik bütünlüğünü oluşturmak üzere üretici ve tüketici komünleri arasında düzenli, planlı ürün değişimini örgütlemektir.” (Lenin, Toplu Eserler, c. 29, s. 105)

Kongrede, parti programı üzerine raporunda da Lenin, “doğrudan sosyalist inşaya girişip ilk saldırıyı püskürttüklerini, artık asgari programın atılmasının zamanı” olduğunu söylüyor; bürokratlaşmaya karşı mücadelenin, kültürel düzeyin yükseltilmesinin, bütün nüfusun hükümet çalışmasına katılmasının önemini vurguluyor; ulusun içerisinde işçi sınıfının burjuvaziden ayrışması gelişmeden ‘ulusların kendi kaderini tayin hakkı’ yerine ‘işçi sınıfının, çalışan halkın kendi kaderini tayin hakkı’ ilkesinin geçirilemeyeceğini belirtiyor; programın olgulardan, gerçeklikten hareket etmesi, bilimsel temele dayanması gerektiğini savunuyordu.

Kongrede kabul edilen yeni program, Ekim Devrimiyle başlayarak öncelikle dünya proleter komünist devrim çağını temel alıyor, bu devrimin kaçınılmazlığını kapitalizmin gelişmesine bağlıyordu:

“Rusya’da Kasım Devrimi (eski tarihle 25 Ekim, yeni tarihle 7 Kasım 1917), komünist toplumun temellerini kurmaya başlayan proletarya diktatörlüğünü, yoksul köylülerin ve yarı-proletaryanın yardımı ile gerçekleştirdi. ... gelişmeler, dünya çapında proleter komünist devrim çağının başlamış olduğunu göstermektedir.

Bu devrim ... kapitalizmin gelişmesinin kaçınılmaz sonucuydu.” (Buharin - Preobrajenski, Komünizmin Abecesi, s. 373)

Yeni programın en belirleyici yanı ise, 2. Enternasyonal sosyalizminden kopuşun, oportünizmden bağımsızlığın ifadesi olmasıydı:

“Dünya çapında proletarya devriminin zaferini sağlamak için, ileri ülkelerdeki işçi sınıfı arasında tam ve karşılıklı güvenin olması, en yakın kardeşçe ittifakın kurulması ve devrimci faaliyetlerin mümkün olan en yüksek ölçüde birleştirilmesi zorunludur.

Önde gelen resmi sosyal-demokrat ve sosyalist partilere hâkim olan, sosyalizmin şu burjuvaca saptırılması ile ilişkileri kopartmayı ve ona karşı amansız bir mücadele sürdürmeyi bir ilke sorunu yapmadıkça, bu koşullar gerçekleştirilemez.” (Buharin - Preobrajenski, Komünizmin Abecesi, s. 377)

1919 programı, burjuvaziye hizmet eden oportünizmin ve merkezciliğin karşısına komünizmi koyuyor, bunu işçi sınıfının kurtuluş mücadelesinin önderi olarak Komintern’de somutlaştırıyordu:

“Oportünistler ve şoven sosyalistler, burjuvazinin hizmetkârları durumuna gelerek, özellikle bugün, kapitalistlerle ittifak halinde proletaryanın kendi ülkelerindeki ve diğer ülkelerdeki devrimci hareketini silah zoruyla ezmeye çalıştıkları sırada, proletaryanın doğrudan sınıf düşmanlarıdırlar.

Öte yandan sosyalizmin bu burjuvaca saptırılmasının gelişimiyle eşzamanlı olarak, bütün kapitalist ülkelerde kendisini aynı biçimde açıkça gösteren merkezci eğilim ortaya çıkar. Merkez, şoven sosyalistler ile komünistler arasında, birincisi ile olan birliğini sürdürerek ve iflas etmiş İkinci Enternasyonal’i yeniden inşa etmeye çalışarak salınır. Proletaryanın kurtuluşu için mücadelede önder olarak yalnızca, Rusya Komünist Partisi’nin de saflarında yer aldığı, yeni, Üçüncü, Komünist Enternasyonal vardır.” (Buharin - Preobrajenski, Komünizmin Abecesi, s. 378)

Bu biçimde, yeni programda, eski programdaki –kapitalizmin gelişimini bilimsel temelde açıklayan– teorik bölüme emperyalizm çözümlemesi ve proleter devrimin yükselmesi eklenip –Komünist Enternasyonal’in kuruluşuyla somutlanan– komünizmin oportünizm ve merkezcilikten ayrımı çizildi. Bunun gibi, partinin önündeki somut görevler olarak da –eski programdaki asgari programın yerine– Rusya’da işçi sınıfı iktidarının, proletarya diktatörlüğünün görevleri, Genel Politika, Ulusal Sorun, Askeri İşler, Proletarya Adaleti, Eğitim, Din, Ekonomik İşler, Tarım, Dağıtım, Para ve Bankalar, Maliye, Konut Sorunu, Emeğin Korunması ve Toplumsal Refah Çalışması, Halk Sağlığı başlıkları altında yer aldı.

RKP programının temelini, Bolşevik partisinin önderliğinde Ekim Devrimiyle sosyalizmin temellerinin kurulmasına girişilmesi, bu yönde somut görevlerin saptanması oluşturuyordu. Yeni programda, proleter devrimler döneminin başlaması (keskinleşen çelişkilerin kaçınılmaz olarak yol açtığı dünya savaşının iç savaşlara dönüşmesi temelinde) kapitalizmin emperyalist aşamaya ulaşmasına bağlanıyordu. Rusya’da Ekim Devriminin zaferiyle gerçekleştirilen Sovyet iktidarının hedefleri partinin görevleri olarak sıralanırken politika ve politik görevler kısmında, üretim araçlarının özel mülkiyetine dayanan ve işçiler, ezilenler üzerinde sömürü ve baskı aracı olan burjuva demokrasisi karşısında, işçi sınıfı demokrasisi olan Sovyet demokrasisi yığınların devleti olarak tanımlanıyordu:

“... proleter veya sovyet demokrasisi, kapitalist sınıf tarafından ezilenlerin, proleter ve yarı-proleterlerin (yoksul köylüler), yani, nüfusun muazzam çoğunluğunun kitle örgütlerini, aşağıdan yukarıya, yerel ve merkezi, bütün Devlet aygıtının kalıcı ve birleşik temeline dönüştürür.” (Buharin - Preobrajenski, Komünizmin Abecesi, s. 379)

Hiçbir zaman demokratik talepleri tam olarak yerine getirmemiş olan burjuva demokrasisi karşısında, yasama ile yürütmeyi birleştiren, emekçi kitlelerin temsilcilerini seçme ve geri çekmelerini güvence altına alan, seçimlerin coğrafi değil üretim birimlerine dayandığı Sovyet demokrasisi, demokratik talepleri gerçekten yerine getirecek daha yüksek bir demokrasi olarak anlatılıyordu. Aynı zamanda sömürücüleri ezerken özgürlüklerin kısıtlanmasının geçiciliğine de işaret ediliyordu:

“... ceza olarak politik haklardan yoksunluk ve özgürlüğe getirilen her türlü kısıtlamalar, yalnızca sömürücülerin ayrıcalıklarını yeniden kazanma girişimlerinin üstesinden gelebilmek için alınması gereken geçici önlemlerdir. İnsanın insan tarafından sömürülmesinin nesnel olanağının ortadan kalkması ile birlikte, bu geçici önlemlere gereksinim de ortadan kalkacak ve partimiz bunların sınırlanmalarını ve sonunda bütünüyle kaldırılmalarını hedefleyecektir.” (Buharin - Preobrajenski, Komünizmin Abecesi, s. 380)

Programda, –eski burjuva devlet aygıtının proleter devrimle yıkılmasına karşın kültürel düzey vb. yetersizlikler yüzünden canlanan– bürokrasi sorununu tamamen ortadan kaldırabilmek yönünde önlem olarak bütün çalışan nüfusun idare işine katılmasına yer veriliyordu. Diğer yandan, sömürge ve ezilen ulusların ayrılma hakkı, ezen ve ezilen uluslar arasındaki güvensizliklerin aşılması temelinde çeşitli ulusların işçilerinin birliğini sağlayabilmenin önkoşulu olarak konuyor; ulusun iradesinin işçi sınıfı tarafından ifade edilmesi ise, ulusun tarihsel gelişme aşamasına bağlanıyordu.

Ekonomik alanda program, öncelikle, esas olarak gerçekleştirilmiş bulunan burjuvazinin mülksüzleştirilmesinin tamamlanmasını hedefliyordu:

“Parti, zaten başlamış ve büyük ölçüde ve temel gerekliliklerde gerçekleştirilmiş olan burjuvazinin mülksüzleştirilmesini tavizsizce tamamlamalıdır. Bu mülksüzleştirmenin bir sonucu olarak, üretim ve değişim araçları Sovyet Cumhuriyetinin mülkiyetine geçer, yani bütün işçilerin ortak mülkü haline gelir.” (Buharin - Preobrajenski, Komünizmin Abecesi, s. 389)

Program, toplumsal üretimin örgütlenmesi, ekonominin yönetimi, buna kitlesel katılım sağlanması için organlar olarak sendikaları gösteriyor; emeğin eşit ücretlendirilmesi çabasının yanı sıra burjuva uzmanlara yüksek ücret ödeme zorunluluğunu belirtiyordu. Büyük ölçekli sosyalist tarımın örgütlenmesi için sovyet çiftliklerinden kooperatiflere kadar değişik önlemler sıralanıyor; köylülüğe yönelik olarak, yoksul köylülükle ittifak, zengin köylülüğün direnişinin ezilmesi ve orta köylülüğün –zorla değil, ideolojik, kültürel önlemlerle– işçi sınıfının yanına çekilmesi politikaları savunuluyordu. Ticaretin yerine Sovyet iktidarı tarafından ulusal ölçekte ürün dağıtımının geçirilmesi yönünde, kooperatiflerin birleştirilmesiyle tüketici komünleri ağı oluşturulması hedefi konuyor; parasız muhasebe sistemi geliştirilmesi, giderek paranın ortadan kaldırılması doğrultusunda önlemlere yer veriliyordu.

1903 programının yerine benimsenen 1919 programı, partinin politikası, faaliyetleri, gerçekleştirdikleri ve önündeki görevler bakımından çeşitli boyutlarıyla değişimi, gelişimi yansıtıyordu. Ekim Devrimiyle burjuva iktidarı yıkılarak işçi sınıfının egemenliği gerçekleştirilmiş, sosyalizmin kuruluşu yoluna girilmişti; bu anlamda partinin önündeki somut görevler değişmiş, işçi sınıfı iktidarının sosyalist kuruluş doğrultusundaki görevleri olmuştu. Bolşevizm, oportünizmin temsilcisi Menşevizm’den yollarını yıllar önce ayırmış olmakla birlikte, emperyalist savaş ve yükselen proleter devrim koşullarında açıkça sınıf düşmanı konum sergileyen 2. Enternasyonal oportünizmi karşısında, işçi sınıfının sosyalist devriminin önderi olarak komünizm, uluslararası ölçekte bağımsız bir odak biçiminde belirmiş ve 3. Enternasyonal’de, Komünist Enternasyonal’de örgütlenmişti. Yeni program, RKP’nin, Ekim Devrimini gerçekleştirerek dünya işçi sınıfının devrim hareketinin başına geçen, üzerinde Komintern’in kurulduğu mücadelesini, politikasını ifade ediyor, aynı zamanda da, komünizmin oportünizmden bağımsızlığını somutlaştırıyordu.

Bu programın ifade ettiği hedefler doğrultusunda, komünist hareket dünya ölçeğinde gelişti, dünya devrimi yükseldi; Almanya’da, Macaristan’da devrimler, Sovyet Devrimini izledi. Rusya dışındaki devrimler yenilgiyle, başarısızlıkla sonuçlanıp dünya devrimi dalgası geri çekilse de, bütün dünyada 2. Enternasyonal partilerinin, oportünizmin karşısına, Komintern partileri, komünizm, işçi sınıfının devrimci politik seçeneği olarak dikildi; işçi sınıfının komünist hareketi, dünya ölçeğinde sınıf mücadelesinin, politik mücadelenin tarafı oldu. Rusya’da ise, programın önüne koyduğu görevler için mücadele eden Bolşeviklerin yönetiminde Sovyet iktidarı, iç savaşı kazanıp ayakta kaldı, sosyalizmin kuruluşuna girişip hedeflerine ulaştı.

1961 SBKP PROGRAMI

Sovyetlerin iç savaşı kazanıp sosyalizmin kuruluşunu gerçekleştirdiği süreçte, Bolşevik partisine 1919 programı yol gösteriyordu. 1952’de 19. Parti Kongresinde programın gözden geçirilmesi için, içinde Stalin’in de yer aldığı bir komisyon oluşturulmuştu; ancak kongreden birkaç ay sonra Stalin öldü, söz konusu girişim de sonuçsuz kaldı. Stalin döneminde, bütün iktidar Stalin’in ellerinde toplanırken partinin yönetimdeki ağırlığı da geriye itilmişti. Stalin’in ölümünden sonra parti yeniden öne çıktı; ama bu, sınıfın yönetime yabancılaşmasının aşılmasının değil, tersine maddi ayrıcalıklı bürokrasinin iktidarının gerçekleştiği biçimi oluşturdu. Bürokrasinin iktidarına ise, partide revizyonizmin hâkimiyeti karşılık geldi; ‘de-stalinizasyon’ adına, ‘Stalin dönemi politikalarından kopma’ adına bir dizi revizyonist tez ileri sürüldü. Stalin’in ‘kişi putlaştırılması’ çerçevesinde eleştirildiği ve ‘barış içinde birlikte yaşama’, ‘barışçı geçiş’, ‘kapitalist olmayan kalkınma yolu’ yönünde revizyonist politikaların benimsendiği 1956’daki SBKP 20. Kongresinde, yeni parti çizgisine uygun yeni bir program hazırlanması kararı alındı.

Gerekçesi ‘1903 programının kapitalizmin yıkılması ve 1919 programının sosyalizmin kuruluşu hedeflerinin gerçekleştirilmiş olmasına’ ve ‘yeni koşullarda komünist toplumun inşası görevlerinin yeni program yapılmasını gerektirmesine’ dayandırılan program taslağı geniş biçimde tartışmaya sunuldu. Yeni program ve tüzüğün benimsenmesi, Ekim 1961’de toplanan SBKP 22. Kongresinin gündeminin esasını oluşturdu. Yeni program ve tüzük, değişen koşullarla, ‘komünist inşa dönemine girilmesi’ ile gerekçelendirilse de, gerçekte, partideki ideolojik değişimin ifadesiydi, revizyonizmin hâkimiyetinin resmileşmesine karşılık geliyordu. Kongreye Merkez Komite raporunu sunarken Hruşçov, “marksist-leninist teorinin yaratıcı geliştirilmesini”, “teorik önermelerin değiştirilmesini”, “marksist-leninist teoriye katkılarını”, “teorik çalışmanın yeni Programda somutlanmasını” anlatıyor; marksist teorinin revize ettikleri, değiştirdikleri unsurlarını sayıyordu:

“Gerçeklik her formülden daha zengindir. Teorik önermeler güncellenmeli ve toplum yaşamındaki değişimler ile uygun biçimde değiştirilmelidir. Partimiz, devrimci teori karşısında böyle bütünüyle marksist-leninist bir tutum alınması konusunda mükemmel örnekler vermiştir.

Partimizin yaşamında, değerlendirdiğimiz dönem, komünizmin inşasında birçok önemli soruna ve dünya kurtuluş hareketinin birçok acil problemine yapıcı çözümler bulunmuş olan bir dönemdir. Bunlar arasında –bugünkü koşullarda proletarya diktatörlüğü üzerine; sosyalizmin komünizme gelişmesine hükmeden yasalar üzerine; komünizmin maddi ve teknik temelini yaratmanın yolları üzerine; komünist toplumsal ilişkilerin oluşumu ve yeni insanın eğitimi üzerine; kapitalizmden sosyalizme geçiş biçimlerinin çeşitliliği üzerine; sosyalist ülkelerin komünizme az çok eşzamanlı girişi üzerine; zamanımızda dünya savaşını engelleme olanağı üzerine; içinde bulunulan çağın doğası vb üzerine– bazı önemli teorik sonuçlar vardır.

SBKP’nin büyük teorik çalışması, ülkemizde komünizmin inşasının felsefi, ekonomik ve politik temeli olan yeni Programında, en tam biçimde somutlanmıştır. Partinin bu Programı geliştirmesi, yalnızca ekonomik ve kültürel gelişmede tarihsel başarıların kanıtı değildir, aynı zamanda onun büyük ve çok çeşitli teorik çalışmasını gösterir. Devrimci teorinin geliştirilmesi bütün Partinin işi haline gelmiştir.” (Komünizmin Yolu, s. 157-8)

Program değişikliğini, koşulların değişmesine dayandıran Hruşçov, proletarya diktatörlüğünden komünizmin inşasına, kapitalizmden sosyalizme geçişten emperyalist savaş karşısındaki tutuma kadar bir dizi konuda partinin politikalarının değiştirildiğini anlatıyordu. Yeni programda somutlanan yeni politik çizgi, komünizme geçiş dönemine girildiği ve yirmi yıl gibi kısa bir süre içinde komünizme geçileceği iddiasıyla ileri sürülüyordu. Çok çeşitli alanlara yayılan revizyonist politik çizginin ana eksenini ise, sosyalizmin kazanımlarından hemen yararlanma, bir an önce refaha ulaşma hedefi oluşturuyordu.

Yeni program, partinin politik hattının değişmesinin, komünizmin yerini revizyonizmin almasının somutlanmasıydı. Hruşçov’un saydığı alanlarda, politikalar değiştirilmiş, revizyonist görüşler benimsenmişti. Proletarya diktatörlüğü konusunda ‘bütün halkın devleti’; sosyalizm konusunda ‘para-meta ilişkileri’; komünizme geçiş konusunda ‘yirmi yılda komünizmin hemen hemen, büyük ölçüde gerçekleştirilmesi’; sosyalizme geçiş konusunda ‘barışçı sosyalist devrim’, ‘ulusal burjuvazi ile ulusal cephe’ ve ‘kapitalist-olmayan gelişme yolu’; savaş konusunda ‘emperyalist kapitalizm ile sosyalizmin barışçı birlikte yaşaması ve rekabeti’ vb biçiminde bir dizi revizyonist politika, program düzeyine yükseltilerek yeni programda yer almıştı. 22. Kongrede yeni program ve tüzük tartışmaları sırasında, Molotov’un yeni programı ‘anti-devrimci ruha’ sahip olarak nitelediği belirtilmiş; proletarya diktatörlüğünden vazgeçilmesine karşı eleştirilerden, kolhoz pazarlarının ve genel olarak ticaretin kaldırılması taleplerinden de söz edilmişti. Ancak bu karşı çıkışlar, programın revizyonist politikalar doğrultusunda biçimlenmesini engellemedi.

Kapitalist ülkelerde burjuvazinin işçi sınıfının sosyalist devrimiyle yıkılması konusunda, yeni programda, sınıf mücadelesinin geliştirilmesinden söz edilse de, aksine sınıf uzlaşmacılığını güçlendirecek, parlamento çoğunluğunu elde ederek devlet iktidarını ele geçirmeyi hedefleyen, reformist ‘barışçı geçiş’ politikası savunuluyordu:

“İşçi sınıfı ve öncüsü –marksist-leninist partiler– sosyalist devrimi barışçı yollarla gerçekleştirmeye çalışırlar. Bu olursa, işçi sınıfının ve bütün halkın çıkarlarını karşılar, ülkenin ulusal çıkarlarına uygun düşer.

Mevcut koşullarda, bazı kapitalist ülkelerde, öncü müfrezesinin başını çektiği işçi sınıfı, işçi sınıfı ve halk cephesi ve farklı partiler ve kitle örgütleri arasında diğer olanaklı anlaşma ve politik işbirliği biçimleri temeli üzerinde, ulusun büyük kitlesini birleştirme, iç savaş olmadan devlet iktidarını ele geçirme ve temel üretim araçlarının halka devrini sağlama fırsatına sahiptir. İşçi sınıfı, halkın çoğunluğu tarafından desteklenerek ve kapitalistlerle ve toprak-beyleriyle uzlaşma politikasını reddedemeyen oportünist unsurları kararlı biçimde geri iterek, gerici, halk-karşıtı güçleri yenebilir, parlamentoda sağlam bir çoğunluk kazanabilir, onu burjuvazinin sınıf çıkarlarına hizmet eden bir araçtan emekçi halka hizmet eden bir araca dönüştürebilir, parlamento dışında geniş kitle mücadelesi başlatabilir, gerici güçlerin direnişini ezebilir ve barışçı sosyalist devrim için gerekli koşulları sağlayabilir. Bu yalnızca, işçilerin ve köylülerin ve şehir nüfusunun orta tabakalarının büyük tekelci sermaye ve gericiliğe karşı, geniş kapsamlı toplumsal reformlar için, barış ve sosyalizm için sınıf mücadelesini genişleterek ve sürekli geliştirerek yapılabilir.” (Komünizmin Yolu, s. 485-6)

Bu programda, ulusal kurtuluş mücadeleleri karşısında tutum alınırken ulusal burjuvazi de ‘ulusal cephe’ olarak nitelen ittifaka dâhil ediliyor, sonuçta işçi sınıfının –köylülüğün yanı sıra– burjuvazi ile ittifakı savunuluyordu:

“İşçi sınıfı ve köylülüğün ittifakı, geniş kapsamlı demokratik değişimleri gerçekleştirme ve ekonomik ve toplumsal ilerleme sağlama mücadelesinin başarısı için temel koşuldur. Bu ittifak geniş bir ulusal cephenin çekirdeğini oluşturmalıdır. Ulusal burjuvazinin anti-emperyalist ve anti-feodal mücadelede hangi ölçekte yer alacağı büyük ölçüde işçi sınıfı ve köylülük ittifakının sağlamlığına bağlı olacaktır. Ulusal cephe, işçi sınıfını, köylülüğü, ulusal burjuvaziyi ve demokratik aydın tabakayı kucaklar.” (Komünizmin Yolu, s. 493)

1961 programı, sosyalizmi, işçi sınıfının devrimi yerine halkların tercihine bağlayan ‘kapitalist-olmayan kalkınma yolu’ politikasını ileri sürüyordu:

“Hangi yolu seçeceklerine karar vermek, halkların kendilerine kalmıştır. Dünya güçlerinin var olan dengesini ve dünya sosyalist sisteminin güçlü desteğinin gerçekten uygulanabilirliğini göz önünde tutarak, eski sömürgelerin halkları, bu sorunu kendi çıkarları doğrultusunda kararlaştırabilirler. Seçimleri sınıf kuvvetlerinin dengesine bağlı olacaktır. Kapitalist-olmayan kalkınma yolu, işçi sınıfının ve halk kitlelerinin mücadelesiyle, genel demokratik hareketle güvenceye alınır ve ulusun mutlak çoğunluğunun çıkarlarına hizmet eder.” (Komünizmin Yolu, s. 495)

Yeni programda ifadesini bulan politika, kaynakları üretim araçları üretiminden ve silahlanmadan tüketim araçlarına aktararak hızla refaha ulaşmak üzere, savaşı engelleme ve barış çabalarına ağırlık vermeye dayanıyordu:

“SBKP, dış politika faaliyetinin ana hedefini, SSCB’de komünist toplumun inşası ve dünya sosyalist sisteminin gelişimi için barışçı koşulları sağlamak ve diğer barışsever halklarla birlikte insanlığı bir dünya imha savaşından kurtarmak olarak görür.” (Komünizmin Yolu, s. 502)

Bu çabalar, savaş olasılığını küçümsemeye ve emperyalizmle uzlaşma arayışına kadar varıyordu:

“SBKP, evrensel barışı koruyup ilerletebilecek güçlerin doğduklarını ve dünyada büyümekte olduklarını savunmaktadır. Devletler arasında esaslı biçimde yeni ilişkilerin olanakları doğmaktadır.” (Komünizmin Yolu, s. 502)

Bütün politikanın bağlandığı ‘savaşı engelleme olanağı’ ve ‘barış’ özel olarak vurgulanıyordu:

“Kudretli sosyalist kampın, barışsever sosyalist-olmayan ülkelerin, uluslararası işçi sınıfının ve barış uğruna mücadele eden bütün güçlerin birleşik çabalarıyla bir dünya savaşını önlemek olanaklıdır. Sosyalist güçlerin emperyalizmin güçleri üzerindeki, barışın güçlerinin savaşınkiler üzerindeki artan üstünlüğü, yeryüzünde sosyalizmin tam zaferinden bile önce, kapitalizm dünyanın bir kısmında yaşamını sürdürürken, dünya savaşını toplumun yaşamından kovmayı gerçekten olanaklı kılacaktır. Bütün dünya ölçeğinde sosyalizmin zaferi, bütün savaşların toplumsal ve ulusal nedenlerini tümüyle yok edecektir. Savaşı ortadan kaldırmak ve yeryüzünde ebedi barışı kurmak, komünizmin tarihsel görevidir.” (Komünizmin Yolu, s. 505)

Bu doğrultuda kapitalizmle ‘barış içinde bir arada yaşama’ politikası ileri sürülüyordu:

“Sosyalist ve kapitalist ülkelerin barışçı birlikte var oluşu, insan toplumunun gelişimi için nesnel gerekliliktir.” (Komünizmin Yolu, s. 506)

Bu temelde, sosyalizmin kapitalizmle barışçı rekabeti savunuluyordu:

“Barışçı birlikte yaşama, sosyalizm ve kapitalizm arasında uluslararası ölçekte barışçı rekabet için temel sağlar ve onlar arasında sınıf mücadelesinin özgül bir biçimini oluşturur.” (Komünizmin Yolu, s. 506)

Dünya ölçeğinde, emperyalizmle barış arayan, sosyalist devrimin yerine ‘barışçı geçişi’, burjuvazi ile ittifakı ve ‘kapitalist-olmayan yolu’ geçiren revizyonist politika, Sovyetlerdeki sosyalizmi de hem ekonomik hem politik düzeyde kapitalizmle eklemleme anlayışındaydı. Revizyonizmin somutlandığı yeni programda, sosyalizmde meta-para ilişkileri, fiyat, kâr, ticaret, kredi vb savunuluyordu:

“Komünist inşada, sosyalist dönemdeki yeni içerikleriyle koruyarak meta-para ilişkilerinden sonuna kadar yararlanmak gereklidir. Bunda, maliyet muhasebesi, para, fiyat, üretim maliyeti, kâr, ticaret, kredi ve finans gibi ekonomik kalkınma araçları büyük rol oynar. Tek komünist biçim olarak halk mülkiyetine ve komünist dağıtım sistemine geçişle birlikte, meta-para ilişkileri ekonomik olarak zamanını doldurmuş olacak ve sönümlenecektir.

Toplumsal ürünün ve ulusal gelirin dağıtımında devlet bütçesinin önemli rolü, tam boy komünist inşa dönemi süresince baskın olacaktır. Para ve kredi sisteminin daha da güçlendirilmesi, Sovyet parasının sağlamlaştırılması, rublenin alım gücünün düzenli bir artışı ve uluslararası arenada rublenin öneminin artması gerçekleşecektir.

İşletmelerin kârlı işletilmesini teşvik etmek, tasarruf ve tutumluluk, zararların azaltılması, düşük üretim maliyetleri ve yüksek kârlılık için uğraşmak gereklidir. Fiyat sistemi, komünist inşa, teknik ilerleme, üretim ve tüketimin büyümesi ve üretim harcamalarının azaltılması görevleriyle uyumlu biçimde, sürekli olarak iyileştirilmelidir. Fiyatlar, artan ölçüde, toplumsal olarak gerekli emek harcamalarını yansıtmalı, üretim ve dolaşım harcamalarının geri dönüşünü ve her normal olarak çalışan işletme için belirli bir kârı sağlamalıdır. Emek üretkenliğinin büyümesine ve üretim maliyetlerinin azaltılmasına dayanan, sistematik, ekonomik gerekçeli fiyat indirimleri, komünist inşa döneminde fiyat politikasının ana yönelimidir.” (Komünizmin Yolu, s. 536-7)

Revizyonist politikaların eksenini, sosyalizmin sağladığı birikim ve kazanımlardan yararlanarak hemen refaha ulaşma isteği oluşturuyordu. Bu da hızla komünizme ulaşma, yirmi yıl gibi kısa sürede komünist inşayı esas olarak tamamlama biçiminde sunuluyordu. Yeni programda, kamu tarafından bedava karşılanacak hizmet ve ürünler sayılırken böylece ihtiyaca göre dağıtımın gerçekleştirilerek komünizme geçişin sağlanacağı anlatılıyordu:

Partinin halkın refahının iyileştirilmesi için önüne koyduğu görevlerin yerine getirilmesiyle, Sovyetler Birliği, ihtiyaca göre dağıtım komünist ilkesinin pratikte gerçekleştirilmesi doğrultusunda önemli yol kat edecek.

Yirmi yılın sonunda, kamu tüketim fonları, nüfusun birleşik gerçek gelirinin yarısı kadarını bulacak.” (Komünizmin Yolu, s. 545)

Barışçı geçişi, burjuvazi ile uzlaşma ve ittifakı, ‘halk güçlerini’, işçi sınıfının sosyalist devriminin yerine geçiren revizyonizm, işçi sınıfının diktatörlüğünün de ‘bütün halkın devleti’ne dönüştüğünü ileri sürüyor, komünizmin tam zaferine kadar bu halk devletinin varlığını sürdürmesini savunuyordu:

“Proletarya diktatörlüğünün devleti olarak ortaya çıkan devlet, yeni, çağdaş aşamada, tüm halkın devleti haline, bir bütün olarak halkın çıkarlarını ve iradesini ifade eden bir organ haline gelmiştir. İşçi sınıfı, Sovyet toplumunun en önde gelen ve en iyi örgütlü gücü olduğu için, komünizmin tam boy inşası döneminde de önderlik rolü oynar. İşçi sınıfı, toplumun önderlik rolünü, komünizm inşa edildikten ve sınıflar yok olduktan sonra tamamlayacaktır.

Parti, işçi sınıfının diktatörlüğünün, devlet sönümlenmeden önce, gerekli olmaktan çıkacağı görüşünü savunmaktadır. Bütün halkın örgütlenmesi olarak devlet, komünizmin tam zaferine kadar yaşamını sürdürecektir.” (Komünizmin Yolu, s. 547)

Bir yandan sınıfların henüz ortadan kalkmadığı, varlıklarını korudukları ileri sürülürken işçi sınıfının diktatörlüğünün yerini bütün halkın devletinin alması savunuluyor, böylece komünist inşa görevi de işçi sınıfı yerine bütün halka veriliyordu. Revizyonizmin işçi sınıfı sosyalizminden uzaklaşması, işçi sınıfının yerine halkı geçirmesi, komünist partisinin kendisine kadar uzandı. Programda, SBKP, artık işçi sınıfının değil halkın partisi olarak tanımlanıyordu:

“SSCB’nde sosyalizmin zaferinin ve Sovyet toplumunun birliğinin pekiştirilmesinin sonucunda, işçi sınıfının Komünist Partisi, Sovyet halkının öncüsü, bütün halkın Partisi haline gelmiştir ve yol gösterici nüfuzunu toplumsal yaşamın bütün alanlarına yaymıştır. Parti, çağımızın, Sovyet halkının, büyük devrimci dönüşümleri yapan halkın beyni, onuru ve vicdanıdır.” (Komünizmin Yolu, s. 582-3)

Emperyalizmle ilişkilerden kapitalist ülkelerde sınıf mücadelesine, ulusal kurtuluş mücadelelerinden Sovyetler Birliğinde komünizme geçişe kadar her alanda revizyonizmin görüşlerini somutlaştıran 1961 Programı, böylece partideki politik çizgi değişikliğinin, revizyonizmin hâkimiyetinin en üst düzeyde resmi belgesini oluşturuyordu.

Revizyonizm, bir yandan yirmi yıl gibi bir sürede komünizmin üst aşamasına ulaşma vaatlerini ileri sürerken, diğer yandan da sosyalizmin sorunlarını kapitalizmin unsurlarıyla eklemleyerek çözmeye, daha doğrusu geçiştirmeye çalışıyordu. Ancak, revizyonizm, sosyalizmin sorunlarını çözmek yerine ağırlaştırdı; sosyalizmin, komünizmin üst aşamasına gelişmesini sağlamak yerine önünde engel teşkil etti. Çözülemeyip ağırlaşan sorunlar, 1980’lere gelindiğinde artık durgunluğa ve giderek tıkanıklığa yol açmıştı. Bu koşullarda, 1985’te SBKP Genel Sekreteri olan Gorbaçov, durgunluk ve tıkanıklık karşısında ‘kökten değişiklik’, ‘yapısal değişim’ olarak nitelediği yeni politikayı öne sürdü.

1986 SBKP PROGRAMI

Sosyalizmin sorunlarını kapitalizmin unsurlarıyla çözme arayışının ürünü, piyasacı Hruşçov ve Kosigin reformları, kapitalizm ile sosyalizm arasındaki yapısal uyumsuzluk, uzlaşmazlık temelinde başarısız kalmışlar ve zorunlu olarak terk edilmişlerdi. Yeni dönemde ise, yine önerilen, piyasacı reformlar ve kapitalizmle eklemlenmeydi. Ancak bu defa, reformların başarısı için, ‘tutarlılıkları’, ‘sonuna kadar götürülmeleri’, ‘bütünlüklü’ olmaları savunuluyordu. Reformların başarısı ise, aslında sosyalizmle bağdaşmazlıkları nedeniyle, yalnızca sosyalizmin tasfiyesiyle, kapitalizme dönüşle olanaklıydı. Bu anlamda, ‘yapısal değişiklik’ politikası karşıdevrimci bir içerik taşıyordu.

Sosyalizmin tıkanıklığına çözüm sağlanacağı iddiasıyla savunulan ‘yapısal değişiklik’ politikası, bütünlüklü olması açısından her alana ilişkin olarak öne sürüldü. Bu politikanın ekonomik boyutu, meta ilişkilerinin geliştirilmesiydi. Yapısal değişimin politik boyutu, demokratikleşme denilen, aslında değişime direnen kesimleri etkisizleştirmeyi amaçlayan, yasalarda, devlet yapısında gerçekleştirilen düzenlemelerdi. Aynı politikanın dış ilişkiler boyutu, yapısal değişim için gereken koşulları, ortamı sağlamak üzere, emperyalizmle barış, işbirliği, uzlaşmaydı. İdeolojik boyutu ise, yine değişime karşı çıkan görüşlerin üstesinden gelebilmek amacıyla, dogmatizme karşı olmak adına, sözde yaratıcılık ve yenilenmeydi.

Süreç içinde ‘glasnost’ (açıklık) ve ‘perestroyka’ (yeniden yapılanma) olarak adlandırılan ve Sovyetler Birliği’nin yıkılmasında başrol oynayan yapısal değişiklik politikası, partinin yeni programında ifadesini buldu. SBKP’nin 1986’daki 27. Kongresinde kabul edilen yeni program, partinin 4. programı olarak değil de, 3. programının ‘düzeltilmiş’ yeni basımı olarak, “Yeni Redaksiyon” olarak niteleniyordu. Bu program, karşıdevrimci yapısal değişim politikasının en özlü biçimde somutlandığı resmi belge olarak, Sovyet iktidarının yıkılmasıyla sonuçlanan süreçte yol gösterici konumda oldu.

Yapısal değişimin başta gelen koşulu ve dayanağı, kaynakları diğer alanlara aktarabilmek üzere, savaştan kaçınma ve barış arayışıydı. Emperyalistlerle ‘barış içinde bir arada yaşama’ politikası, programda, küresel sorunlara kolektif çözüm arayışıyla gerekçelendiriliyor, bütün ülkelerin ortak çıkarları vurgulanıyordu:

“... tek akılcı ve kabul edilebilir yol, farklı toplumsal sistemlere sahip devletlerin barışçı birlikte yaşamasıdır. ... Geniş kaynaklar askeri amaçlar için kullanılmadığında, emeğin ürünlerini yalnızca yapıcı amaçlar için kullanmak olanaklı olacaktır. ... Küresel sorunların bütün devletlerin kolektif çabalarıyla çözülmesi için uygun fırsatlar doğacaktır. Barışçı birlikte yaşama bütün ülkelerin ve halkların çıkarlarını karşılar.” (Program, s. 22-3)

Yeni programda, partinin ekonomik stratejisi ele alınırken, ekonomide yapısal değişiklik hedefi, öncelikle yer alıyordu:

“Yoğunlaştırmaya geçmek, ciddi ekonomik yapısal değişimler gerektirir.” (Program, s. 31)

Amaçlanan yapısal değişikliğin, üretim ilişkilerine, toplumsal mülkiyete ilişkin olduğu, kooperatiflere yaklaşımda ortaya çıkıyordu. Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti konusunda, sosyalist mülkiyetin daha sınırlı bir biçimi olan kolektif mülkiyetin bütün toplumun mülkiyeti olarak devlet mülkiyeti biçimine yükseltilmesi ilkesinden vazgeçerek ikisinin birbirine yaklaştırılması, kaynaştırılması savunuluyor, (süreç içinde toplumsal mülkiyetin tasfiyesi ve özel mülkiyete geçişin aracı, adımı olacak) kooperatiflere ağırlık verilerek daha çok kullanılması gündeme getiriliyordu:

“Tarımda üretici güçlerin yükselmesi, çiftlikler arası işbirliğinin ve tarım-sanayi bütünleşmesinin gelişmesi, kolektif-çiftlik ve kooperatif mülkiyet ile bütün halkın mülkiyetinin birbirine yakınlaşmasını ve gelecekte de kaynaşmasını sağlayacaktır. Bu, sosyalist mülkiyetin iki biçiminin de bütünlüklü gelişmesinin ve güçlenmesinin, ekonominin kolektif-çiftlik ve kooperatif sektörünün olanaklarının daha tam bir kullanımının sonucu olacaktır.” (Program, s. 35)

Yabancılaşma sorununun çözümünü, maddi teşvikler sisteminin geliştirilmesinde, gelir farklılaşmalarına bağlı olarak yaşam standartlarının farklılaştırılmasında, daha açık bir anlatımla, zengin - yoksul ayrımı yaratmakta arayan yaklaşım, yeni programda da, ücret eşitlenmelerine karşı olmayı sosyalizmin ilkesi gibi gösteriyordu:

“Toplumsal ürün ve ulusal gelirin en etkin dağıtımını sağlayan ve dağıtım mekanizmasının, kazanılmamış gelirlere ve ücretlerin eşitlenmesine karşı güvenilir bir engel, sosyalist toplumun norm ve ilkeleriyle çelişen her şeye karşı bir engel oluşturmasını sağlayan bir politika tutarlı biçimde uygulanacaktır.” (Program, s. 35-6)

Yapısal değişiklik politikasının ana hattını, meta ilişkilerinin, pazar ekonomisinin geliştirilmesi oluşturuyordu:

“Ekonomik bağların istikrarını artırmak, talep ve arz arasında dinamik bir bağıntı sağlamak, maddi ve parasal kaynakların dolaşımını iyileştirmek ve döner varlıkların devrini hızlandırmak gerekir.

Üretim verimini yükseltmek ve dağıtım, değişim ve tüketimi iyileştirmek için, meta-para ilişkilerini, sosyalizm koşullarında doğalarındaki yeni içeriklerine uygunluk içinde, daha tam olarak kullanmak önemlidir. İşin miktar ve niteliğinde daha fazla tasarruf ve denetimi parasal araçlar kullanarak teşvik etmek, bütün ekonomik kaldıraç ve teşvikler cephaneliğini kullanmak, devlet bütçesini konsolide etmek ve rublenin alım gücünü artırmak gereklidir.” (Program, s. 36)

Bu temelde, verimlilik artışı da finans-kredi sisteminin geliştirilmesinde aranıyordu:

“Finans-ve-kredi sistemi önemli ölçüde iyileştirilmeli ve üretim verimliliğini yükseltmedeki ve para devir sistemini ve maliyet muhasebesini güçlendirmedeki rolü geliştirilmelidir” (Program, s. 37-8)

Meta ilişkilerinin geliştirilmesi doğrultusunda, merkezi yönetim ve planlama karşısında işletmelerin özerklikleri vurgulanıyor; üretim kararlarında, üst organların saptaması yerine işletmelerin kârlılığı ölçütü geçiriliyordu:

“Parti, maliyet muhasebesinin verimliliğinin geliştirilip daha da iyileştirilmesini ve bununla tutarlı biçimde, ekonomik kaldıraçların artırılıp üst örgütlenmeler tarafından saptanan göstergelerin sayısı azaltılırken işletme ve birliklerin tam ölçekli maliyet muhasebesine geçirilmesini gerekli görür. ... Kaldıraç ve teşvikler sistemi, bilimsel ve teknolojik ilerlemeyi hızlandırmakta başarılı olan, daha iyi ürünler çıkartan ve üretimin kârlılığını artıran çalışma kolektiflerine gerçek çıkar sağlamalıdır. Birlik ve işletmelerin kazanılan parayı üretimi geliştirmek, işgücü için maddi teşvikler sağlamak ve toplumsal sorunları çözümlemek için kullanma fırsat ve hakları büyüyecektir.” (Program, s. 38)

Her alanda sosyalizm adına sosyalizmden, sosyalist ilkelerden uzaklaşmaya paralel olarak, sosyalist toplumdaki çocuklara, yaşlılara bakım gibi toplumsal görevleri yeniden aileye yüklemek üzere, ailenin güçlendirilmesi savunuluyordu:

“Toplum, istikrarlı ve ruhen ve ahlaken sağlıklı ailelere sahip olmakla yaşamsal biçimde ilgilidir. Buna bağlı olarak Parti, aileyi güçlendirme ve toplumsal işlevlerini yerine getirmede ve çocukları büyütmede ona yardımcı olma politikası, çocuklu ailelerin ve yeni evli çiftlerin maddi, konut ve yaşam koşullarını iyileştirme politikası izlemeyi gerekli görür. Aile, okul ve iş kolektifi arasında daha derin bir işbirliği olmalıdır; ebeveynlerin çocukları yetiştirme sorumluluğunun, aynı zamanda da çocukların ebeveynlerin iyiliği, güvenli yaşlılığı konusundaki sorumluluğunun çoğaltılması gerekir.” (Program, s. 44)

Yapısal değişim politikası, sosyalizmin kazanımlarını terk etmek istemeyen kesimlerin direncini aşmak için, ‘demokratikleşme’ çağrılarıyla kitlelere seslenmiş, ‘kökten değişikliğe’ kitle desteği aramıştı. Yeni programda da, yine ‘halkın devleti’, ‘sosyalist demokrasi’, ‘öz-yönetim’ ifadeleriyle ‘demokratikleşme’ politikası yer alıyordu:

SBKP, var olan aşamada, Sovyet toplumunun politik sisteminin stratejik gelişim hattının, Sovyet demokrasisini ilerletmekten ve emekçi halkın, kolektiflerinin ve örgütlenmelerinin devlet ve toplum işlerine ilişkin karar alınmasına aktif ve etkin katılımı temelinde, halkın sosyalist öz-yönetimini artan ölçüde geliştirmekten oluştuğuna inanır.” (Program, s. 49)

Demokratikleşme adına rejimin daha sonra yıkılmasında önemli işlev gören ‘çoğulculuk’ doğrultusunda, yeni programda, farklı görüşlerin ve önerilerin tartışılması vurgulanıyordu:

“Parti, en uygun çözümlerin seçilmesini ve çalışan halk tarafından öne sürülen farklı görüşlerin ve önerilerin göz önüne alınmasını ve karşılaştırılmasını sağlayan, idarenin, devlet düzeyinde önemli kararların çözümlenmesi ve benimsenmesi sürecinin demokratikleştirilmesi politikasını yalpalamadan yürütecektir.” (Program, s. 51)

Programda, ‘halkın sosyalist öz-yönetim sisteminin önemli bileşenleri’ olarak kitle örgütlerinden söz edilirken, öz-yönetim biçimi olmanın yanı sıra ekonomiyi geliştirme aracı olmak üzere, kooperatifler de sayılıyordu:

“Parti, onları önemli bir sosyalist öz-yönetim biçimi ve ulusal ekonomiyi geliştirmenin etkin bir aracı görerek, kooperatiflerin –kolektif çiftliklerin, tüketici ve ev-yapım kooperatiflerinin ve diğer kooperatif örgütlenme ve birliklerin– çalışmasının geliştirilmesine yardım eder.” (Program, s. 54-5)

Yapısal değişime yönelik olarak, kapitalist ülkelerle ilişkiler konusunda, programda, ‘barış içinde birlikte yaşama’ politikasına yer veriliyor, küresel sorunların ortaklığı temelinde çıkar ortaklığı ve işbirliği savunuluyordu:

“Sovyet devleti, 20nci yüzyılın ikinci yarısında özellikle keskinleşen ve insanlığın bütünü için yaşamsal önemde olan küresel problemlerin çözümünde, diğer ülkelerle işbirliği yapacaktır. ... Bu problemlerin çözümü bütün devletlerin ortak çabalarını gerektirir. Çabaların ve kaynakların silahlanma yarışına israf edilmesi durdurulursa, bu problemlerin çözülmesi çok daha kolay olacaktır.” (Program, s. 75)

Yeni programda, SBKP yine ‘halkın partisi’ olarak nitelenirken, yapısal değişimi savunacak ideolojik değişim, ‘yenilenme’ doğrultusunda, ‘durgunluk’ ve ‘tutuculuk’ ile mücadele ve ‘teorinin yaratıcı geliştirilmesi’ vurgulanıyordu:

“... marksist-leninist teorinin yaratıcı geliştirilmesi ihtiyacı ...” (Program, s. 82)

“Parti ... her türlü durgunluk ve tutuculuğa karşı uzlaşmaz mücadeleye, ortaya çıkan problemlere etkin çözümler için yaratıcı araştırmaya ... temel önem verir.” (Program, s. 83)

Programda somutlanan ve ‘sosyo-ekonomik gelişmeyi hızlandırmak’ olarak nitelendirilerek yapısal değişimi hedefleyen politika, komünizme ulaşmanın yolu olarak sunuluyordu:

“Sosyo-ekonomik ilerlemeyi önemli ölçüde hızlandırarak toplumun nitelikçe yeni bir durumuna ulaşmak – Partinin stratejisi budur. Sosyalizmin her yönüyle mükemmelleştirilmesi, her aileye, her Sovyet yurttaşına yeni yararlar sağlayacaktır. Sosyalist anavatanımızın daha da gelişmesine ve sonunda, komünizmin zaferine varacaktır.” (Program, s. 86)

Ancak bu programın yol göstericiliğinde uygulanan politika, toplumu komünizme değil, tam tersine, sosyalizmin yıkımına götürdü. 1986 programında somutlaşan ‘yapısal değişim’ politikasıyla, kooperatifler üzerinden özel girişimin yolu açıldı; Sovyetler feshedilip yerine parlamenter, hatta başkanlık sistemi özellikleri ağır basan Halk Delegeleri Konseyi geçirilerek devlet yapısı değiştirildi; ‘yapısal değişim’, SBKP’nin kendisine kadar uzandı. Sosyalizmin yıkımına yol açmasıyla, bu politikanın ifade ettiği yapısal değişimin karşıdevrime karşılık geldiği tarihsel olarak kanıtlanmış oldu.

1990’a gelindiğinde, SBKP, ‘üretim araçları üzerinde bireysel mülkiyeti’, ‘mülkiyet biçimleri çeşitliliğine, rekabete, finans sistemine, teşviklere dayanan plan-piyasa ekonomisini’, ‘sınıf diktatörlüğünün dışlanmasını’, ‘diğer politik güçlerle özgür rekabeti’ savunuyordu. Sosyalizmin bütünüyle terk edilip artık sosyal demokrat bir konuma gelindiğini gösteren bu çizgi de, 1990’daki 28. Kongrede kabul edilen ‘İnsancıl ve Demokratik Sosyalizme Doğru’ başlıklı ‘program bildirgesinde’ ifadesini buldu. Bu yeni programıyla kendisini ideolojik olarak tasfiye etmesinden sonra SBKP’nin fiilen ortadan kalkması için de çok uzun süre geçmedi; 1991’deki Gorbaçov’a başarısız darbe girişiminin ardından partinin faaliyetleri durduruldu.

Parti programlarının savundukları ve geçirdikleri değişiklikler, Bolşevik partisinin tarihinin önemli, ideolojik olarak belirleyici bir boyutunu oluşturur. Diğer 2. Enternasyonal partilerinden farklı olarak proletarya diktatörlüğü hedefini öne süren 1903 programı, Rusya’da işçi sınıfının marksist siyasi partisinin programı olarak, Bolşeviklere, otokrasiye karşı mücadelede, devrim öncesi süreçte ve Ekim Devrimiyle burjuvazinin iktidarının yıkılıp işçi sınıfının egemenliğinin kurulmasında yol gösterdi. 3. Enternasyonalin, Komintern’in kuruluşuyla aynı günlerde kabul edilen ve Ekim Devrimiyle dünya devriminin başını çeken komünizmin, 2. Enternasyonal karşısında, oportünizm karşısında bağımsızlığını simgeleyen 1919 programı, Sovyetlerde sosyalizmin kuruluşu boyunca partinin politikasının belirleyicisi oldu. Partide revizyonizmin hâkimiyetini resmileştiren 1961 programı, sosyalizmin gelişmesinin duraklayıp tıkanıklığa dönüştüğü dönemde, parti politikalarının uyacağı en üst düzeydeki belgeydi. Sözde sosyalizmin tıkanıklığına çözüm olarak ileri sürülen yapısal değişim politikasının somutlandığı 1986 programı, sosyalizmin yıkımıyla sonuçlanan karşıdevrimci saldırının ifadesiydi. Sovyetlerin yıkılmasının son döneminde, SBKP’yi sosyal demokrat bir partiye dönüştüren 1990 programı ise, partinin tasfiyesinin ideolojik boyutuna karşılık geliyordu. Bu anlamda, farklı parti programları, neredeyse birebir biçimde, partinin farklı dönemleriyle örtüşür: 1903 programı, marksizmin; 1919 programı, komünizmin; 1961 programı, revizyonizmin; 1986 programı, karşıdevrimci-tasfiyeci çizginin; 1990 programı, sosyal demokrasinin partiye egemenliği ile çakışır.

Bolşevik partinin programlarının tarihi, programın, hem genel olarak niteliği, hem de içeriği, ayrıntıları, unsurları bakımından öğretici dersler barındırır. Bunlar arasında en belirgin olan ise, partinin izlediği politikanın, çizgisinin programına bağlı olması, programın partinin niteliğini belirlemesidir. Program, partinin dönemsel taktiklerinin, tutumlarının, politikalarının kendisine uygun olarak saptandığı en temel belgesidir. Program, partinin ideolojik olarak belirleyen bileşenidir. Bu yüzden bir bütün olarak partinin sınıfsal politik temsil eyleminde programın yaşamsal önemi göz ardı edilemez.

KAYNAKÇA

V. I. Lenin, Collected Works (Toplu Eserler), Progress Publishers, Moscow, 1977

N. Buharin - E. Preobrajenski, The ABC of Communism (Komünizmin Abecesi), The University of Michigan Press, Michigan, 1966

The Road to Communism, Documents of the 22nd Congress of the Communist Party of the Soviet Union, October 17-31, 1961 (Komünizmin Yolu, Sovyetler Birliği Komünist Partisi 22. Kongre Belgeleri, 17-31 Ekim 1961), Foreign Languages Publishing House, Moscow

The Programme of the Communist Party of the Soviet Union (Sovyetler Birliği Komünist Partisi Programı), Novosti Press Agency, Moscow, 1986

TEMMUZ 2012

14

ÖNE ÇIKANLAR


SSCB NEYDİ VE NEDEN ÇÖKTÜ

NEYDİ VE NEDEN ÇÖKTÜ?

SSCB’NİN KARAKTERİ ÜZERİNE BİR ÇÖZÜMLEME

Süha ILGAZ

Ütopya Yayınevi

KİTAPÇILARDA

SUNUŞ


İSMET ÖZTÜRK (ÇÖRTÜK İSMET)

Kurtuluş hareketinde olduğu gibi, genel olarak Türkiye sosyalist hareketinde de, yaşamıyla, mücadelesiyle, görüşleriyle özel bir yer tutan, yazarımız, yoldaşımız İsmet Öztürk’ü 19 Kasım 2011 günü kaybetmiştik. Vasiyet ederek bedenini bilimin hizmetine sunduğu Pamukkale Üniversitesi’nde görevi sona erince, O’nu 20 Haziran 2015 günü Rumelikavağı’nda, yoldaşlarının, dostlarının katılımıyla, kızı Ekin’in yanına, doğaya uğurladık.

İSMET ÖZTÜRK

İSMET ÖZTÜRK YAŞAMI, MÜCADELESİ VE GÖRÜŞLERİ İLE YOL GÖSTERİYOR


SOVYETLER BİRLİĞİ DEĞERLENDİRMELERİ

SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN KARAKTERİNE İLİŞKİN FARKLI DEĞERLENDİRMELER

Sovyetler Birliği eleştirileri ve değerlendirmeleri, işçi sınıfının yeni sosyalizm deneyimlerine yol gösterecek komünizmin geliştirilmesi açısından önem taşır.


GEÇMİŞİN DEĞERLENDİRİLMESİ

GEÇMİŞİN DEĞERLENDİRİLMESİ: KURTULUŞ’UN ‘YOL AYRIMI’

Çeşitli ‘yol ayrımları’ sonucu bölünmeler ve farklı yönlerde sapmalar yaşayan Kurtuluş hareketinin teori, pratik ve örgütlenmesinin, belirleyici dönüm noktalarıyla ele alınarak “proletarya partisi” hedefi açısından irdelendiği geçmiş değerlendirmesi, “İşçi Sınıfının Komünist Programı İçin Temel İlkeler” metniyle ileri sürülen perspektifin oluşumunda önemli rol sahibidir.


TEMEL İLKELER

İşçi Sınıfının Komünist Programı İçin TEMEL İLKELER

Komünist programın üretilmesi çalışmalarına yol göstermek amacıyla hazırlanan “Temel İlkeler”, işçi sınıfının komünizm mücadelesinde ulaştığı en ileri örgütsel düzeye karşılık gelen Komünist Enternasyonal’in üzerinde kurulduğu politik çizgiyi ifade etme iddiasıyla, bütün sosyalistleri, işçi sınıfının mücadelesine önderlik etmek üzere komünizmi benimsemeye çağırmaktadır.


İNTERNET SİTESİ ve
ELEKTRONİK POSTA
ADRESLERİ