Ana sayfa

HAYDi KOMÜNiZM BAYRAĞINI YÜKSELTELiM!

Bir seçimle daha karşı karşıyayız. Bu seçimde de partiler bizden oy isteyecek ve vaatlerde bulunacaklar. Bu seçimlerde de biz, yarınlarımızı onların ellerinden dilenir hale getirileceğiz ve dipsiz kuyulardan umut dilenen taraf olacağız. Defalarca denendi ve belki de, sonsuz ve hiç tükenmez sandıkları sabrımıza dayanarak, yine defalarca deneyecekler!

Sadece geleceğimizi değil, bugünümüzü ve dünümüze ait ne varsa, bütün hepsini istiyorlar. Gelecekte düşlediğimiz, özgürlük ve barış dolu güzel bir dünya yaratma mücadelesini içinde kazandığımız, sahiplendiğimiz onurumuz, kişiliğimiz, dürüst ve namuslu politikalarımızı, yoldaşlık adına ne kadar iyi ve güzel şey varsa, hepsini unutmamızı istiyorlar!

Her seferinde bir başka seçeneği koyacaklar önümüze ve biz biliyoruz ki her seferinde, geleceğimizden çalacaklar. Bizleri aldatabildikleri, geleceğimizi çalabildikleri ölçüde, çürümüşlüklerini saklayabileceklerini, üstelik bize politika diye dayatabildiklerini düşünecekler. Bolluğun ve zenginliğin kıyısında sefalet denizinde yüzdürecekler bizleri. Kendi yarattığımız zenginliğin ve güzelliklerin, onların elinde nasıl karabasanlarımız olduğunu ve bu korkunun gençlerimizi, çocuklarımızı da içine aldığını bilerek hayır demek ve yine hayır demekle başlayacak kurtuluşumuz!

Hayat pahalılığına ve sömürüye, işsizliğe ve sefalete, eğitim ve sağlık haklarımızın kamu karşıtı propaganda ile gasp edilip, sermayeye peşkeş çekilmesine HAYIR!

Başta, yanı başımızdaki Irak halklarına olmak üzere, büyük hayalleri Ortadoğu’ya götürdüklerini söyledikleri insan haklarına, bu hakların petrol yataklarına giden yola serilip paspas yapılmasına HAYIR!

İş kanunlarında ve çalışma yasalarında yapılan değişiklerle kölelik koşullarını aratmayan, Türk ve Kürt emekçi halklarını sömürü koşullarında köleleştiren, Kürt halkının ve insanının en demokratik ulusal taleplerini yok sayan imhacı, inkarcı ve sömürücü burjuvaların devletine, patronlara ve onların kapitalist düzenine HAYIR!

Emekçi halkların HAYIR diye haykırması gereken sorunları, hiç bir şekilde çözülmeden, üst üste binmiş ve içinden çıkılmaz bir çile yumağı olmuştur. İşçi ve emekçilerin en temel ihtiyaçlarından olan iş-aş, konut, ulaşım, eğitim, sağlık gibi en temel ihtiyaçları karşılanmak şöyle dursun, burjuvazi için yeni kar kapıları olarak düzenlenmektedir. Bu seçimler en çok da buna hizmet edecektir.

Evet! Bizim için her şey, HAYIR demekle başlayacak. Biz, her şeyimizi, bilinçle ve örgütle ayaklandığımız, kendi isyanımızı, sabırlı bir disiplinle ayakları üstüne diktiğimiz ölçüde kazanacağız. Onlarsa her şeylerini kaybetmeye başlayacaklar. Bizim kazandığımız her şey, yeni ve özgür bir dünya, onlar içinse sonlarına bir adım daha yaklaşmak anlamına gelecek. İşte bu yüzden bu kadar acımasız ve bu yüzden bu kadar kanlı bir iştahla her yerde kanımızı, canımızı, uykularımızı ve aşımızı istiyorlar! İstedikleri sadece oylarımız değil. Oy pusulalarının üstüne bize ciro ettirdikleri yaşamlarımız! Hayallerimizin üstüne kurduğumuz geleceğimizi karartmaları, bu kadar kolay mı?

Onlar, kendi saltanatlarını yıkabilecek tek silahın, kitlelerin örgütlü mücadelesi olduğunu, yeniden inşa edilecek örgütlü ve birleşik mücadelenin ise kıskançlıkla sahiplendiğimiz değerlerimizin üstünde yükseleceğini biliyorlar.

Sadece geleceğimizi değil, bugünümüzü ve dünümüze ait ne varsa, bütün hepsini istiyorlar. Gelecekte düşlediğimiz, özgürlük ve barış dolu güzel bir dünya yaratma mücadelesi içinde kazandığımız, sahiplendiğimiz onurumuz, kişiliğimiz, dürüst ve namuslu politikalarımızı, yoldaşlık adına ne kadar iyi ve güzel şey varsa, hepsini unutmamızı istiyorlar! Çünkü onlar, kendi saltanatlarını yıkabilecek tek silahın, kitlelerin örgütlü mücadelesi olduğunu, yeniden inşa edilecek örgütlü ve birleşik mücadelenin ise kıskançlıkla sahiplendiğimiz değerlerimizin üstünde yükseleceğini biliyorlar.

Borsaların iyileştiğinden, enflasyonun ve faizlerin düştüğünden, ihracatın arttığından dem vurup, ekonominin iyi gittiği safsatasını yaydıkça yayıyorlar. Artık, her sokak başında küme küme olmuş tinerci çocukların, soğuğu ve açlığı hissetmemek için daha fazla tiner çekmek dışında bir seçenekleri olamaması gibi, bizi çürümeye mahkum ediyorlar! Akıllarınca, borsalardan ve faizlerden, ihracat rakamlarından bahsederek, bizim işsizliğimizi; iş bulduğumuzda ise on iki ve daha fazla saatlerle çalıştırılmamızı haklı çıkarmayı ve yüzsüzlüklerini gerekçelendirmeyi; bu gerekçe üzerinden de hiç bir örgütlülük ve hak talebimizin olamayacağını, çünkü ekonominin iyiye gittiğini söylemiş oluyorlar! Ekonomiden anladıkları ise, yağma hasanın böreği misali, daha fazla borsa ve tiner, daha fazla açlık ve ihracat, daha fazla sömürü, işsizlik ve eşliğinde düşen enflasyon rakamlarından başka bir şey değil! Ve, yarattıkları bu tablo karşısında bizden, emperyalist Avrupa Birliği’nin kapısında demokrasi hayalleri dilenerek avunmamızı istiyorlar. Burjuvazinin en ilkel politika tercihi olarak şekillenen, ‘hiç bir kış gelmeyen’ ama gelmediği ölçüde onlarca yıl iş gören komünizmin korkusu yerine, işçi sınıfını ve emekçi halkı oyalamak için Avrupa’nın demokrasini ikame ediyorlar. Karşı çıkanları yakarak, yok ederek, dipsiz ve sessiz bir çığlık gibi yükselttikleri ya da yerin dibine inşa ettikleri alfabetik cezaevlerinde infaz ederek cezalandırıyorlar. Oysa, iyiye gittiğini söyledikleri ekonomileri, borsalarından ve vurgunlarından ibaret! Krizden krize giren ekonominin, işçilerin sömürüsü, doğanın ve tarihin katledilmesi, kamu varlıklarının talanı üzerinden bir sonraki krizden önce hazır lokma olarak derlenmesinin dışında bir anlamı yok! Bu tabloyu, ekonominin iyiye gitmesi diye yutturuyorlar halka... Kendileri ise deveyi hamudu ile götürüyorlar. Bu devran nereye kadar gider?

Krizleri ve doymak bilmez iştahları ile birbirlerinin lokmalarına da arsızca göz dikebiliyorlar. Biz, örgütlülüğümüzle ekmeğimize ve geleceğimize sahip çıkamadıkça onlar, artan arsızlıkları ile birbirleri ile dalaşıyor ve kar alanlarının, kamusal alanın yeniden düzenlenmesinde anlaşıp, talanında birbirleriyle yarışıyorlar. İşçi sınıfının, kamusal alanda ifadesini bulan bütün kazanılmış haklarını tek tek tasfiye ediyorlar. İçme suyundan, trafiğe, sağlık ocaklarından ilçe milli eğitimlerinin okullarına kadar bütün her şeyi özelleştirmek için, yerel yönetim ve il özel idarelerini, merkezin altında yeniden düzenliyorlar. Bunu da demokrasi getiriyoruz diye yutturuyorlar! Oysa ki, burjuvazinin ve onun kapitalist düzeninin çelişki ve açıklarına, hiç bir sömürü ve talan yetişemez. Artan sömürü ve talanın onların krizine çare olması ancak ve ancak geçicidir ve büyük kitlelerin sefaleti ve yoksunluğuna rağmen, sistemin sürmesi, kitlelerin örgütsüzlüğü ve dağınıklığı ile mümkün olabilmektedir.

İşçiler ve emekçiler, nasırlı ellerinin yarattığı ve sahiplendiği partilerine, öz güçlerine dayanarak bu oyunu bozana, kendi partileri ile seçimlere müdahale edene kadar, komünistlerin görevi budur...

Güneş balçıkla sıvanmaz. Türkiye, neredeyse içinden çıkılmaz bir sorunlar yumağıdır. Uluslararası boyuttaki Kıbrıs ve Kürt meselelerinde, ister ‘çözüm’ ve isterse ‘çözümsüzlük’ olarak adlandırılsın, burjuva bakış açılarının tümünden birden kurtulmadan, halkların barış ve kardeşliği bir hayal olarak kalacaktır. Türk burjuvazisi bu konuda çözümsüzdür. Çözümü, emperyalizmin tam boy taşeronluğunda bulmakta ve bu ölçüde her türden ulusal sorunu yeniden ve yeniden üretmektedir. Üstelik bu yetmezmiş gibi, ABD emperyalizminin büyük Ortadoğu projesi, bu türden daha bir çok ulusal ve uluslararası anlaşmazlığı, bölgesel çapta yeniden üretecektir. Türk ve Kürt emekçileri arasında sürekli körüklenen şovenizm, yanına başka halkların sıkıntılarını ekleyerek, enternasyonal dayanışmayı ve halkların kardeşliğini hedef almıştır. Ekonomik ve sosyal hakların Kürt ve Türk halklarının birleşik mücadelesi ile kazanılıp güvenceye alınabileceği bir kez daha yüksek sesle haykırılmalı ve şovenizmin her türüne HAYIR denmelidir.

Yerel seçimler dolayısıyla işçi sınıfı ve emekçilerden oy isteyen her türden burjuva parti, artık teşhir edilmeye gerek kalmayacak kadar açıkça işçi ve emekçi düşmanı politikaların takipçisidirler. Bu yerel yönetimler dolayısıyla, demokrasinin yerellerde ve merkeze karşı gelişebilecek ve tarihsel olarak da böyle kurumlaştığını ileri süren burjuva demokrasisinin hayranları bulunabilir. Uluslararası tekellerin doğrudan belirlediği çerçevede yasalaştırılan kamu reformu ve yerel yönetimler çerçevesinde demokrasinin geliştirileceğini ve merkezi prangalarından kurtulacağını söyleyenler, burjuva demokrasisine içten bir hayranlık beslemektedirler. Kürt Sorununun bu temelde çözülebileceğini düşünenler, böylece sorunu azınlık hakları düzeyinde tanımlamış ve bu ölçüde imhacı ve yok saymacı zihniyeti yumuşatmış olurlar. Kürt sorunu üzerinden geliştirilen ve burjuva değirmenine su taşıyan yeni politik açılımlar, imha ve inkarı teşhir ettikleri ve karşılarına aldıkları ölçüde demokratik, işbirliğini çizgi halinde kurumlaştırdıkları ölçüde de antidemokratik bir yönelime gireceklerdir. Kürt Sorununun, burjuvazinin yerel yönetimler yasa tasarısına sığmayacak bir sömürgecilik meselesi olduğunu bilerek, ulusal demokratik talepleri gündemleştirdiği ölçüde bütün komünistler, burjuvazinin yaygarasına karşı durmak zorundadır. Aynı zorunluluk, Demokratik Güç Birliği gibi işbirlikçi bir oluşumun, işçi sınıfı ve emekçi halklara politika olarak önerilebilmesi karşısında teşhir gereğini alır.

Ta ki işçiler ve emekçiler, nasırlı ellerinin yarattığı ve sahiplendiği partilerine, öz güçlerine dayanarak bu oyunu bozana, kendi partileri ile seçimlere müdahale edene kadar, komünistlerin görevi budur... Bu müdahale yapılmadığı, işçi sınıfının komünist partisi yaratılamadığı sürece, bir kez daha sandığa onlar için attığımız oylara dayanarak, bizi ezen saltanatlarını sürdürecekler. Ve bizleri, sanki saltanatlarını biz onaylamış, biz istemişçesine, kendi kazdığımız kuyulara yuvarlayacaklardır.

DÜZEN PARTİLERİNE OY YOK!
YAŞASIN DEVRİM,
YAŞASIN SOSYALİZM!
HAYDİ, KOMÜNİZM BAYRAĞINI YÜKSELTELİM!
ÖZGÜRLÜK SOKAKTA

ÖNE ÇIKANLAR


SSCB NEYDİ VE NEDEN ÇÖKTÜ

NEYDİ VE NEDEN ÇÖKTÜ?

SSCB’NİN KARAKTERİ ÜZERİNE BİR ÇÖZÜMLEME

Süha ILGAZ

Ütopya Yayınevi

KİTAPÇILARDA

SUNUŞ


İSMET ÖZTÜRK (ÇÖRTÜK İSMET)

Kurtuluş hareketinde olduğu gibi, genel olarak Türkiye sosyalist hareketinde de, yaşamıyla, mücadelesiyle, görüşleriyle özel bir yer tutan, yazarımız, yoldaşımız İsmet Öztürk’ü 19 Kasım 2011 günü kaybetmiştik. Vasiyet ederek bedenini bilimin hizmetine sunduğu Pamukkale Üniversitesi’nde görevi sona erince, O’nu 20 Haziran 2015 günü Rumelikavağı’nda, yoldaşlarının, dostlarının katılımıyla, kızı Ekin’in yanına, doğaya uğurladık.

İSMET ÖZTÜRK

İSMET ÖZTÜRK YAŞAMI, MÜCADELESİ VE GÖRÜŞLERİ İLE YOL GÖSTERİYOR


SOVYETLER BİRLİĞİ DEĞERLENDİRMELERİ

SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN KARAKTERİNE İLİŞKİN FARKLI DEĞERLENDİRMELER

Sovyetler Birliği eleştirileri ve değerlendirmeleri, işçi sınıfının yeni sosyalizm deneyimlerine yol gösterecek komünizmin geliştirilmesi açısından önem taşır.


GEÇMİŞİN DEĞERLENDİRİLMESİ

GEÇMİŞİN DEĞERLENDİRİLMESİ: KURTULUŞ’UN ‘YOL AYRIMI’

Çeşitli ‘yol ayrımları’ sonucu bölünmeler ve farklı yönlerde sapmalar yaşayan Kurtuluş hareketinin teori, pratik ve örgütlenmesinin, belirleyici dönüm noktalarıyla ele alınarak “proletarya partisi” hedefi açısından irdelendiği geçmiş değerlendirmesi, “İşçi Sınıfının Komünist Programı İçin Temel İlkeler” metniyle ileri sürülen perspektifin oluşumunda önemli rol sahibidir.


TEMEL İLKELER

İşçi Sınıfının Komünist Programı İçin TEMEL İLKELER

Komünist programın üretilmesi çalışmalarına yol göstermek amacıyla hazırlanan “Temel İlkeler”, işçi sınıfının komünizm mücadelesinde ulaştığı en ileri örgütsel düzeye karşılık gelen Komünist Enternasyonal’in üzerinde kurulduğu politik çizgiyi ifade etme iddiasıyla, bütün sosyalistleri, işçi sınıfının mücadelesine önderlik etmek üzere komünizmi benimsemeye çağırmaktadır.


İNTERNET SİTESİ ve
ELEKTRONİK POSTA
ADRESLERİ