Ana sayfa

İŞSİZLİK, YOKSULLUK, KÖLECE ÇALIŞTIRMA

KAHROLSUN KAPİTALİZM

işçi sınıfının kazanımlarına saldırıldığı, en temel haklarının sınırlandığı, elinden alındığı koşullar sürmekte. Uzun bir süredir, genel olarak bütün dünyada da, Türkiye’de de işçi sınıfının yaşam, çalışma, örgütlenme, mücadele koşulları ağırlaşmakta. İşçi sınıfının bir yandan geçinme düzeyi gözle görülür bir biçimde geriler, aşağı düşerken, diğer yandan mücadele birliği zayıflıyor, örgütlülüğü daralıyor, örgütsüzleşiyor.

Özelleştirmelerden işten çıkartmalara, taşeronlaştırmalardan kuralsız çalıştırmaya, sefalet ücretlerinden köle gibi işçiliğe, sosyal hakların yok edilmesinden iş güvencesinin kaldırılmasına kadar bütün uygulamalar, bunların dayandığı İş Yasası, Kamu Yönetimi yasası ve diğer yasal düzenlemeler, burjuvazinin dünya çapında işçi sınıfına karşı sürdürmekte olduğu saldırının parçasıdır. İşçi sınıfı da, birliğini, işyerinden dünya ölçeğine kadar gerçekleştirerek, kendisine saldırmakta olan burjuvaziye karşı direnebilir, onu yenilgiye uğratabilir.

AKP hükümeti döneminde de işçi sınıfı aynı saldırıyla yüz yüze. Her gün daha kötü koşullarda yaşamaya, daha kötü koşullarda çalışmaya, daha kötü koşullarda mücadeleye itiliyor. AKP de diğer burjuva partileri gibi seçimlerden önce bol bol vaatlerde bulunarak oy istemişti. Hükümet olduktan sonra da yine diğerleri gibi, vaatlerini ve halktan, emekçilerden, işçilerden yana maskesini bir kenara bırakarak kendi gerçek yüzünü açıkça sergilemeye yöneldi. Diğer hükümetler döneminde olduğu gibi, IMF programlarına uygun olarak ücretler düşük tutuluyor, özelleştirmeler sürdürülüyor. Gelen gideni, ağırlaşan koşullar geçmiş günleri aratır oluyor. İşçi sınıfının haklarına, kazanımlarına karşı saldırganlıkta azgınlaşan hükümet, kendinden öncekileri aşan pervasızlığa varıyor. Toplu sözleşme görüşmelerinde sıfır zam önerisinde bulunup işçi sınıfının mücadele etmek için sokağa çıkmasına karşı da Başbakan Erdoğan “nereye dökülürlerse dökülsünler” diyebiliyor. Özelleştirmelerle, SEKA’da olduğu gibi, işçiler işten çıkarılır, sokağa atılırken yine Erdoğan zam isteyen işçileri işsizlikle, yerlerine daha düşük ücrete çalışmayı kabul edecek işsizlerle tehdit ediyor.

Sermayenin karını, sömürüsünü artırabilmek amacıyla işçi sınıfı, işsizliğe, yoksulluğa, açlığa, sefalete sürüklenirken yasalar da buna yönelik düzenleniyor. Uluslararası sözleşmelerin, ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) yükümlülüklerinden olan ve ancak Avrupa Birliği’ne uyum süreci içinde gündeme getirilen İş Güvencesi yasasının varolan sınırlı haliyle bile uygulanmaması, daha da sınırlanabilmesi için, AKP hükümeti, yasayı ertelemekten yeni İş Yasasıyla geçerliliğini iyice daraltmaya kadar elinden gelen bütün çabayı gösterdi. İş güvencesi, bütün karşı çıkışlara rağmen üç haftada meclisten geçirilen iş yasasıyla, yarısı zaten kayıtsız çalışan işçilerin diğerlerinin de yarısı için, yani işçilerin büyük çoğunluğu için, geçersiz hale getirildi. Ayrıca kıdem tazminatı hakkına saldırılıp taşeronluk biçiminde çalışma ilişkileri, kuralsız, patronun dilediği gibi çalıştırma, hatta işçinin patron tarafından başkasına köle gibi kiralanması türünden uygulamalar yasalaştırıldı. Patronların bir süredir öne sürdükleri talepleri böylece gerçekleştirildi.

Yine gündemdeki kamu yönetimi, kamu personeli, yerel yönetimler yasaları da aynı saldırının parçası. Bu yasalarla da hedeflenen, yine özelleştirmeler, taşeronlaştırmalar, esneklik adına çalışmanın kuralsızlaştırılması, ücretlerin farklılaştırılıp düşürülebilmesi, kamu çalışanları için de iş güvencesinin sınırlandırılıp büyük bir kesim için kaldırılması gibi düzenlemeler. Verimlilik, tasarruf, serbestlik, özgürlük gibi çeşitli örtüler altında sunulmaya, gizlenmeye çalışılsa da hepsi aslında aynı saldırının, işçi sınıfı üzerinde kapitalist sömürüyü artırma doğrultusundaki saldırının parçası. İşçi sınıfının bütün kesimleri de, işsiz - çalışan, kamu - özel, geçici - kadrolu, vasıflı - vasıfsız, hepsi bu saldırının hedefi.

AKP hükümetinin kendisinden önceki hükümetlerden devralıp sürdürdüğü kapitalist saldırı karşısında, işçi sınıfının kendisi dışındaki güçlerden pek bir medet umamayacağı yeterince açık. Avrupa Birliği süreci, iş güvencesinin çeşitli düzenlemelerle görünüşte kalan bir uygulama haline getirilmesini engellemedi ve kapsamlı, tutarlı, işlevli bir iş güvencesi sağlamadı. Cumhurbaşkanı Sezer de, toplumda oluşan bütün muhalefete rağmen İş Yasasını veto etmedi.

Aslında işçi sınıfı, kapitalist saldırıya karşı, şu ya da bu ölçüde muhalefet ediyor, çeşitli biçimlerde protestosunu yükseltiyor. Özelleştirmelere karşı PETKİM işçileri, TEKEL işçileri, SEKA işçileri, direnişler, işgaller, gösteriler, yürüyüşler, mitingler yaptılar. DİSK, Türk-İş, Hak-İş, KESK, Petrol-İş, Nakliyat-İş, Eğitim-Sen ve diğer sendikalar, İş Yasasına, Kamu Yönetimi yasalarına, özelleştirmelere, köleleştirilmeye, işsizliğe, sefalet ücretlerine, zorunlu tasarrufların geri ödenmemesine karşı binlerce işçinin, hatta yüz binlerin katıldığı çok sayıda miting düzenlediler.

İşçi sınıfı burjuvazinin saldırısını durdurmak, haklarını kazanmak için mücadele etmek zorunda. Sürdürdüğü mücadeleler ise, bir süredir başarıdan çok, başarısızlıkla, yenilgiyle sonuçlandı. Bunda sınıfın parçalanmasının, birliğini sağlayamamasının payı büyük. Mücadele, sınıfın o an saldırıya uğrayan kesimiyle sınırlı kaldığı, diğer kesimleri tarafından yeterince desteklenmediği, ilgisiz kalındığı sürece, yenilgiye mahkum oluyor. Bu durumda teker teker sırası gelen kesimler, yalnız başlarına kaldıkları ölçüde, burjuvazi tarafından kolaylıkla yenilgiye uğratılabiliyor. Zaten toplumda, işçi sınıfı karşısında, bir azınlık olan burjuvazi de gücünü buradan, sınıfı, çıkarları mücadelede birleşmelerini gerektiren kesimleri parçalayabilmesinden, birbirlerinin karşısına dikebilmesinden alıyor.devamı arka sayfada >

İşçi sınıfının burjuvazinin saldırısını durdurabilmek, haklarını kazanabilmek için her şeyden çok mücadele birliğini sağlamaya, geliştirmeye ihtiyacı var.

Burjuvazinin on yıllardır dünya çapında süren saldırısının bir ürünü de toplumsal değer yargılarındaki aşınma. Piyasanın her şey, sosyal devletin kara delik, özelleştirmenin haklı, örgütlenmenin ve mücadelenin zararlı olduğu türünden düşünceler, toplumda ve işçi sınıfı içerisinde de egemen kılınmış olduğu ölçüde, burjuvazi de üstünlüğünü pekiştiriyor, saldırısını daha kolayca sürdürüyor. Burjuvazinin işçi sınıfına saldırısına, bu saldırı karşısında işçi sınıfının gerilemesine, yenilgisine bağlı olarak, bireysellik, tek başına kendini kurtarma arayışı gelişiyor, işçi sınıfının bir çok kesimleri kendisini sınıfın dışında görüyor, çalışanlar ve işsizler, örgütlüler ve örgütsüzler, yüksek ücretliler ve düşük ücretliler birbirlerine hedef gösterilip yabancılaşıyor ve düşman oluyor, yığınların gözünde kapitalist saldırı meşrulaştırılıyor ve bu saldırıya karşı mücadeleler de haklı bulunmadığından desteklenmiyor. Yani, burjuvazinin işçi sınıfının kazanımlarına, haklarına yönelik saldırısının zemini ve önemli bir parçası, ideolojik saldırı, ideolojik egemenlik mücadelesi. Burjuvazinin özelleştirmelerden kuralsız çalıştırmaya, sosyal hakların ortadan kaldırılmasından ücretlerin farklılaştırılmasına, düşürülmesine kadar çeşitli saldırılarında kazandığı başarılar, öncelikle bunların haklılığına toplumu, işçi sınıfını ikna etmesine, hakları elinden alınan kesimi sınıfın geri kalanından tecrit etmesine, yalnızlaştırmasına, sınıfı bu biçimde parçalamasına dayanıyor.

İşçi sınıfının burjuvazinin saldırısını durdurabilmek, haklarını kazanabilmek için her şeyden çok mücadele birliğini sağlamaya, geliştirmeye ihtiyacı var. İşçi sınıfı, sınıfın üyeleri, mücadelenin başarısı için bireysel kurtuluş arayışlarının yerine sınıfsal dayanışmayı geçirmek, kendi kurtuluşunu sınıfın, toplumun kurtuluşunda aramak zorunda. Mücadelenin bu yönde ilerlemesiyle, taşeron işçilerinden geçici işçilere, kayıtsız işçilerden işsizlere, kamu çalışanlarından beyaz yakalılara, işçi sınıfının çeşitli kesimlerinde sınıfın parçaları olma bilinci gelişebilir, bireysel sözleşme, bireysel çözüm çabaları yerini örgütlenme ve örgütlü mücadele çabalarına bırakabilir, sendikalar bir azınlığı kapsamaktan ve kitleden koparak yozlaşmış yöneticilerin çıkar araçlarına dönüşmekten kurtulup sınıfın yığınlarının mücadelesini yükseltebilir, işçi sınıfının parçaları saldırının ucu kendilerine dokunduğunda tepki göstermekten çıkıp sınıfın bütününün çıkarlarını gözetmeye başlayabilir, sınıf mücadelesi bütünlüklü bir biçim alıp burjuvaziye karşı başarılı olabilir.

Sınıf mücadelesinin bütünlüğü, onun bütün boyutlarının, ekonomik, ideolojik, politik mücadelenin birbirinden kopartılamaz birlikteliğidir. Mücadele eden sınıfların temel hedefi ekonomik çıkarlar, üretilen zenginliğe el konulması, sömürünün sürdürülmesi ya da engellenmesi olmakla birlikte, bu doğrultuda, ideolojik egemenlik mücadelesi de politik gücün, devlet iktidarının kullanılması da, maddi kazanımlar için mücadelenin aracı ve kopmaz parçasıdır. Sınıf mücadelesinin başarısı, ekonomik, ideolojik, politik mücadelenin birleştirilmesine, birlikte sürdürülmesine bağlı olduğu gibi, işçi sınıfının kısmi ya da anlık çıkarlarından öteye onun nihai ve evrensel çıkarlarını temsil eden komünizm, işçi sınıfının mücadelesinin birliğini sağlama yeteneğindedir. Sınıf mücadelesinin yükselmesi, komünizmin sınıfla birleşmesinin, sınıf içerisinde güç kazanmasının zeminini sağladığı, geliştirdiği gibi, komünizmin sınıf içerisinde güçlenmesi, sınıfın önderliğini kazanması da sınıf mücadelesinin ilerlemesinin, gelişmesinin, burjuvaziye karşı zafer kazanmasının önkoşulu ve güvencesidir.

Burjuvazinin sömürüsünü artırma amaçlı saldırısını durdurmak için, kaybedilen hakları kazanmak için
DİRENMEYE, MÜCADELEYE!
Burjuvaziyi durdurabilecek, yenebilecek olan
sınıfın birliği ve mücadelesidir
YAŞASIN BİRLİK VE MÜCADELE!
İşçi sınıfının evrensel ve nihai çıkarlarını temsil eden komünizm sınıfı birleştirebilir, mücadelesini yükseltebilir
KOMÜNİZMİN İŞÇİ SINIFINA ÖNDERLİĞİ İÇİN İLERİ!
KAHROLSUN KAPİTALİZM, YAŞASIN SOSYALİZM!
ÖZGÜRLÜK SOKAKTA

ÖNE ÇIKANLAR


SSCB NEYDİ VE NEDEN ÇÖKTÜ

NEYDİ VE NEDEN ÇÖKTÜ?

SSCB’NİN KARAKTERİ ÜZERİNE BİR ÇÖZÜMLEME

Süha ILGAZ

Ütopya Yayınevi

KİTAPÇILARDA

SUNUŞ


İSMET ÖZTÜRK (ÇÖRTÜK İSMET)

Kurtuluş hareketinde olduğu gibi, genel olarak Türkiye sosyalist hareketinde de, yaşamıyla, mücadelesiyle, görüşleriyle özel bir yer tutan, yazarımız, yoldaşımız İsmet Öztürk’ü 19 Kasım 2011 günü kaybetmiştik. Vasiyet ederek bedenini bilimin hizmetine sunduğu Pamukkale Üniversitesi’nde görevi sona erince, O’nu 20 Haziran 2015 günü Rumelikavağı’nda, yoldaşlarının, dostlarının katılımıyla, kızı Ekin’in yanına, doğaya uğurladık.

İSMET ÖZTÜRK

İSMET ÖZTÜRK YAŞAMI, MÜCADELESİ VE GÖRÜŞLERİ İLE YOL GÖSTERİYOR


SOVYETLER BİRLİĞİ DEĞERLENDİRMELERİ

SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN KARAKTERİNE İLİŞKİN FARKLI DEĞERLENDİRMELER

Sovyetler Birliği eleştirileri ve değerlendirmeleri, işçi sınıfının yeni sosyalizm deneyimlerine yol gösterecek komünizmin geliştirilmesi açısından önem taşır.


GEÇMİŞİN DEĞERLENDİRİLMESİ

GEÇMİŞİN DEĞERLENDİRİLMESİ: KURTULUŞ’UN ‘YOL AYRIMI’

Çeşitli ‘yol ayrımları’ sonucu bölünmeler ve farklı yönlerde sapmalar yaşayan Kurtuluş hareketinin teori, pratik ve örgütlenmesinin, belirleyici dönüm noktalarıyla ele alınarak “proletarya partisi” hedefi açısından irdelendiği geçmiş değerlendirmesi, “İşçi Sınıfının Komünist Programı İçin Temel İlkeler” metniyle ileri sürülen perspektifin oluşumunda önemli rol sahibidir.


TEMEL İLKELER

İşçi Sınıfının Komünist Programı İçin TEMEL İLKELER

Komünist programın üretilmesi çalışmalarına yol göstermek amacıyla hazırlanan “Temel İlkeler”, işçi sınıfının komünizm mücadelesinde ulaştığı en ileri örgütsel düzeye karşılık gelen Komünist Enternasyonal’in üzerinde kurulduğu politik çizgiyi ifade etme iddiasıyla, bütün sosyalistleri, işçi sınıfının mücadelesine önderlik etmek üzere komünizmi benimsemeye çağırmaktadır.


İNTERNET SİTESİ ve
ELEKTRONİK POSTA
ADRESLERİ