İşçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma, mücadele günü 1 Mayıs, bu yıl da sınıf mücadelesinin dünya çapında keskinleştiği bir döneme rast geldi. Emperyalizmin içinde bulunduğu kriz, artan saldırganlığı, savaş ortamı ve Amerika ve müttefiklerinin Irak’a askeri müdahalesi ve işgali 1 Mayıs koşullarını belirledi.
Kapitalizm her ülkenin ve bütün dünyanın işçi sınıflarının birliğiyle, ortak mücadelesiyle yok edilecektir. Bu görev ve mücadele işçi sınıfının dünya ölçeğinde komünist partisi olan komünist enternasyonal ve onun ulusal seksiyonları olan komünist partileri olmadan başarılamaz.
Keskinleşen çelişkiler, savaş, emperyalist ülkelerin kendi içinden başlayarak hakların, özgürlüklerin sınırlandırılması doğrultusunda atılan adımlar, Irak halklarının şahsında dünya halklarına silah gücüyle, ateş ve ölümle boyun eğmenin dayatılması, tırmanan işsizleşme, yoksullaşma, örgütsüzleşme, sendikasızlaşma ve diğer çalışma koşullarına ilişkin hak kayıpları, ağırlaşan mücadele koşullarının habercisi ve göstergesidir.
Bu koşullar, bir yandan işçi sınıfının, sosyalizmin, dünya çapında yaşamakta olduğu yenilgi koşullarıdır; emperyalistlerin bundan yararlanarak kendi çıkarlarını dünya halklarına daha da fazla dayatmakta oldukları koşullardır. Diğer yandan da kapitalizmin uzun bir dönemdir ilk defa bütün emperyalist odaklar açısından eşzamanlı krizinin gündemde olduğu koşullardır. Kriz içerisinde emperyalist sermaye, sömürüyü, baskıyı, saldırıyı artırmaya yönelirken aynı zamanda emperyalistlerin kendi aralarındaki rekabet, çelişkiler de keskinleşmektedir.
ABD, AB ve Japonya olarak çevreleri ile birlikte üç emperyalist odak arasında keskinleşen çelişkiler savaş ortamını geliştirirken enerji ve hammadde kaynaklarının yeniden paylaşılması, el konulması doğrultusunda yerel savaşlar dünya savaşına giden yolun adımlarını döşemektedir. Emperyalist devletler, kendi aralarındaki çelişkileri giderek derinleştirmek pahasına ekonomik krizlerini aşmaya çalışmakta; bu da emperyalist rekabetin bütün dünya üzerinde bir savaş ortamı yaratması, savaş koşullarına dayanarak işçi sınıfı ve emekçi halkların üzerinde terör estirilmesi, böylece kazanılmış bütün hakların bir bir geri alınmaya çalışılması anlamını taşımaktadır.
Ve herşeye rağmen dünya, emperyalist saldırılara, krizlere ve yoksullaşmaya karşı kitlesel olarak meydanlarda idi... En coşkulu ve kalabalık kutlamalardan biri Küba’da yapıldı. Türkiye’de ise İstanbul’daki 1 Mayıs kutlamalarına en geniş katılım, DEHAP kortejinde Kürt kitlesi tarafından gerçekleştirildi. İşçi sınıfına yönelik saldırıların, savaş koşullarında artarak sürdürüldüğünü biliyoruz. Bu savaşın bölge halklarına ve işçi sınıfına aynı baskıcı uygulamaları ve hak kayıplarını yaşattığını ve yaşatacağını da! Savaştan en çok etkilenenlerden olan Kürt Halkının, yine savaş koşullarında bütün haklarına saldırılan Türkiye işçi sınıfı ile farklı biçimlerde de olsa aynı olumsuz şartlara mahkum edilmeye çalışıldığı ve bu nedenle, işçi sınıfı ile Kürt Halkının çıkarlarının ortaklığının vurgulanması gerektiği, bir kez daha bilince çıkarılmalıdır.
Artan emperyalist saldırı, buna karşı muhalefeti de getirmektedir. Sürmekte olan küreselleşme karşıtı gösteriler, emperyalist saldırganlığın açık askeri müdahale ve savaş boyutlarına varmasıyla emperyalist savaş karşıtlığı biçimini aldı. Bu hareketliliğin 2003 1 Mayısında etkisini daha fazla kitleselleşerek göstereceği bekleniyordu. Bu 1 Mayıs tüm dünyada önceki yıllara göre daha kitlesel ve coşkuluydu ama emperyalist savaş karşıtı eylemliliklerdeki kitleselliği yakalayamadı. Kitleselliği yakalayamadı ama nitelik olarak önceki yılları aştığı gözlendi. Bu yılki kutlamalara nitelik katan, emperyalist savaş karşıtlığı ve sermayenin reform adı altındaki sınıfa yönelik saldırılarına karşı, işçi sınıfının kararlı ve net duruş eğiliminin güçlenmesiydi.
Türkiye işçi sınıfı da, dünyadaki ve bölgedeki gelişmeler ile birlikte girdi 1 Mayısa. Bu 1 Mayısta Türkiye işçi sınıfının gündeminde emperyalist savaşın yanısıra, özelleştirmeler, yeni iş yasası ve devlet yapısının yeniden biçimlendirilmesine ilişkin diğer yasal düzenlemeler vardı. Hem bölgesel gelişmeler, hem de kaynak dağılımına ilişkin düzenlemeler nedeniyle ülke siyasetine doğrudan müdahale etmek isteyen emperyalist güçlerin talepleri ile AKP’nin yaslandığı güçlerin çıkarlarının bir noktada kesişmesi, ülke siyasetinde bir dizi düzenlemenin zeminini hazırlıyor. İşçi sınıfına yönelik saldırıda ve ülkenin uluslararası sermayeye peşkeş çekilmesi konusunda, düzenlemenin tarafları anlaşma içindedir. Türkiye için geliştirilen yeni yasal düzenlemeler, doğrudan siyasal yapıya ve işleyişe ilişkin değişiklikleri amaçlamaktadır. İş Kanunu’ndan, Madencilik ve Orman Yasası’na, Mahalli İdareler Kanunu’ndan, Yeni Personel Rejimi Yasa Tasarısı’na kadar bütün yasal düzenlemelerle, iktidar yetki ve ayrıcalıkları geleneksel biçimden uluslararası sermayenin lehine ve doğrudan bu merkezlere bağlanacak şekilde değiştirilmek istenmektedir.
Emperyalistlerin krizi, geçerli kâr oranından sermayelerini yatıracak alan bulma güçlükleri, çevre ülkelere yönelik saldırının, bütün kamusal alanın, sosyal devletin konusunu oluşturan bütün sektörlerin çokuluslu şirketlerin emrine verilmesi politikalarına yönelme biçimini almasını getirdi. Bu ise söz konusu ülkelerin iç politika mevzuatlarına ve sosyal devletin konusunu oluşturan iş kollarına yönelik yasal düzenlemelerde değişiklikler gerçekleştirilmeden yürürlüğe giremez. Önce uluslararası sözleşmeler ve sonra iç mevzuatın bu sözleşmelere uydurulması yükümlülüğü ile ‘talan’ın yasal zemini oluşturulmaya çalışılıyor. 2003 1 Mayısı’nda, bütün dünyada yürürlükte olan bu emperyalist saldırı, mücadele hedeflerinin önünde geliyordu.
AKP iktidarının ikili karakteri, emperyalist merkezlerin politikalarını uygularken önüne engeller çıkarıyor. AKP politika ve uygulamaları ve yasa değişiklikleri, ulus devleti savunma iddiasındaki kesimler tarafından, siyasal islamın laik devlete saldırısı olarak nitelenmektedir. Bu ise sorunu çarpıtmakta, işçi sınıfı hareketinin, demokrasi mücadelesinin hedeflerini bulanıklaştırmaktadır. Ulusalcı bir nitelik taşıyan bu yaklaşım, işçi sınıfı hareketini, toplumsal muhalefeti, egemenler arası çekişmede bir tarafın destekçisi haline getirmek anlamına gelir. İşçi sınıfının ihtiyacı ise, kendi bağımsız mücadelesini yükseltmektir. Özelleştirmelere, taşeronlaştırmalara, kuralsızlaştırmalara, sendikasızlaştırmalara karşı mücadelede varolan devlet yapısından ya da onu savunan güç ve politikalardan medet umulamaz. Varolan yapı da burjuva devletidir, emperyalizm ve işbirlikçilerinin çıkarlarının savunucusudur. Kurtuluş, işçi sınıfının kendi gücüne dayanmasından, bunu ileri sürmesinden geçer.
Sorunların üst üste bindiği, çok yönlü mücadele ihtiyacının yakıcılaştığı Türkiye’de, 1 Mayısta, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere bir çok il ve merkezde yaygın ve kitlesel gösteriler yapıldı. Emperyalist savaş ve işgale karşı mitingler ve bir çok eylemin yapıldığı süreç çerçevesinde, işçi sınıfına kölelik yasalarının dayatıldığı, hak ve kazanımların geri alınmak istendiği, başta TEKEL, PETKİM olmak üzere özelleştirmelerin gündemde olduğu koşullarda geçekleştirilen 1 Mayıs gösterilerinin daha kitlesel olarak gerçekleştirilmesi de bekleniyordu. Sendika ağaları ve sınıf işbirlikçilerinin işçi kitlesini 1 Mayıstan uzak tutma gayretlerine rağmen, işçilerin katılımı önceki senelerin altına düşmemiş, nispeten daha kalabalık bir işçi kitlesi mitingde yer almıştır. Gelenekleri itibariyle 1 Mayısı önemseyen DİSK ve KESK azalan güçleri oranında katılım sağlamaya çalışırken Türk-İş ve Hak-İş sendika olmanın zorunluluğuyla yer aldıkları 1 Mayıs alanında, temsili katılımı ve kitlesini alandan uzak tutmayı tercih etti. Türk-İş, Bingöl depremini bahane ederek uzun yıllardır 1 Mayıs kutlanmayan Kürdistan illerindeki mitingleri iptal etti.
İstanbul’da 1 Mayıs beklenenden kitlesel ve coşkulu geçti. Bu kitlesellik ve coşku, sendikalardan ve güç kaybettikleri gözlenen reformist partilerden değil, devrimci grupların, beyaz bayraklara, flamalara karşın kızıl bayrakları, flamaları ve kitlesellikleriyle alanda daha yoğun katılımı gerçekleştirmiş olmasından kaynaklanıyordu.
Ankara’da 1 Mayıs, geçen yılla karşılaştırıldığında, katılım açısından önemli bir farklılık göstermedi. Sendikalar ve reformist partiler coşkusuz, renksiz bir görüntü çizerken, devrimci grupların daha coşkulu ve disiplinli oldukları gözlendi.
Sendika ağaları ve sınıf işbirlikçilerinin varlığına rağmen, tabandan yükselebilecek sınıf eylemliliklerinin habercisi sayılması gereken bu kitlesellik ve coşku proletarya sosyalistleri tarafından doğru değerlendirilmelidir. Saldırının kapsam ve genişliği, ülkedeki bütün sınıfsal denge ve ilişkileri altüst edecek, milyonları açlık, sefalet ve işsizlikle karşı karşıya bırakacaktır. Halen sürmekte olan bu gelişmenin derinleşmesi, proletarya sosyalistlerinin önündeki temel görev olan, işçi sınıfının öncü partisini yaratmayı, daha acil bir görev olarak algılamamızı sağlamalıdır. Üretimsizlik, işsizlik ve sefaletle baş başa kalacak olan işçi sınıfı, şimdiki mevzilerini korumak ve bunlar üzerinden kendi saldırısını geliştirmek zorundadır. Bu zorunluluğun getirdiği sorumluluk, kapitalizmi ortadan kaldıracak gerçek güç işçi sınıfının öncülerinin, komünistlerin omzundadır.
Tek tek her ülkenin ve bütün dünyanın işçi sınıflarının birliğiyle, dayanışmasıyla, mücadelesiyle yok edilecektir kapitalizm. İşçi sınıfları komünist partileri ve komünist ENTERNASYONAL ile başaracak bu zorlu ve zorunlu görevi.
ÖNE ÇIKANLAR
NEYDİ VE NEDEN ÇÖKTÜ?
SSCB’NİN KARAKTERİ ÜZERİNE BİR ÇÖZÜMLEME
Süha ILGAZ
Ütopya Yayınevi
KİTAPÇILARDA
Kurtuluş hareketinde olduğu gibi, genel olarak Türkiye sosyalist hareketinde de, yaşamıyla, mücadelesiyle, görüşleriyle özel bir yer tutan, yazarımız, yoldaşımız İsmet Öztürk’ü 19 Kasım 2011 günü kaybetmiştik. Vasiyet ederek bedenini bilimin hizmetine sunduğu Pamukkale Üniversitesi’nde görevi sona erince, O’nu 20 Haziran 2015 günü Rumelikavağı’nda, yoldaşlarının, dostlarının katılımıyla, kızı Ekin’in yanına, doğaya uğurladık.
İSMET ÖZTÜRK YAŞAMI, MÜCADELESİ VE GÖRÜŞLERİ İLE YOL GÖSTERİYOR
SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN KARAKTERİNE İLİŞKİN FARKLI DEĞERLENDİRMELER
Sovyetler Birliği eleştirileri ve değerlendirmeleri, işçi sınıfının yeni sosyalizm deneyimlerine yol gösterecek komünizmin geliştirilmesi açısından önem taşır.
GEÇMİŞİN DEĞERLENDİRİLMESİ: KURTULUŞ’UN ‘YOL AYRIMI’
Çeşitli ‘yol ayrımları’ sonucu bölünmeler ve farklı yönlerde sapmalar yaşayan Kurtuluş hareketinin teori, pratik ve örgütlenmesinin, belirleyici dönüm noktalarıyla ele alınarak “proletarya partisi” hedefi açısından irdelendiği geçmiş değerlendirmesi, “İşçi Sınıfının Komünist Programı İçin Temel İlkeler” metniyle ileri sürülen perspektifin oluşumunda önemli rol sahibidir.
İşçi Sınıfının Komünist Programı İçin TEMEL İLKELER
Komünist programın üretilmesi çalışmalarına yol göstermek amacıyla hazırlanan “Temel İlkeler”, işçi sınıfının komünizm mücadelesinde ulaştığı en ileri örgütsel düzeye karşılık gelen Komünist Enternasyonal’in üzerinde kurulduğu politik çizgiyi ifade etme iddiasıyla, bütün sosyalistleri, işçi sınıfının mücadelesine önderlik etmek üzere komünizmi benimsemeye çağırmaktadır.
SİTE HARİTASI
sayı 2 /
sayı 3 /
sayı 4 /
sayı 10 /
sayı 12 /
sayı 13 /
sayı 14 /
Tezkere /
Pakistan /
SDP /
Geçmiş: Kurtuluş / / (formalı)
Anayasa /
Sovyetler Birliği / / (formalı)
İNTERNET SİTESİ ve
ELEKTRONİK POSTA
ADRESLERİ
internet sitesi:
kurtulussosyalistdergi.awardspace.info
erişim sayfası:
kurtulussosyalistdergi.blogspot.com
elektronik posta:
kurtulussosyalistdergi@gmail.com