Lenin’in hazırladığı tezler, Sovyet iktidarının iç savaşın sonunda Yeni Ekonomik Politika, NEP’e geçtiği koşulları bütünlüklü bir biçimde sunuyor.
R.S.F.S.C.’nin mevcut uluslararası konumunu ayırt eden, son derece kararsız olmakla birlikte, yine de dünya politikasında özgün bir ilişkiler durumuna yol açmış bulunan belirli bir dengedir.
Bu özgünlük şöyledir: Bir yandan, uluslararası burjuvazi Sovyet Rusya’ya karşı azgınca nefret ve düşmanlıkla doludur ve onu boğmak için her an üstüne atılmaya hazırdır. Öte yandan, uluslararası burjuvaziye yüz milyonlarca franka mal olan bütün askeri müdahale girişimleri, o zamanlar Sovyet iktidarının şimdikinden daha zayıf olmasına ve Rus toprak sahipleri ve kapitalistlerinin R.S.F.S.C. toprağı üzerinde tam teşekküllü orduları olmasına rağmen, tam bir başarısızlıkla sonuçlandı. Sovyet Rusya’yla savaşa karşı muhalefet, bütün kapitalist ülkelerde, proletaryanın devrimci hareketini besleyerek ve küçük-burjuva demokrasisinin geniş kesimlerini kucaklayarak ciddi ölçüde gelişti. Çeşitli emperyalist ülkeler arasındaki çıkar çelişkisi keskinleşti ve her gün daha da keskinleşiyor. Doğunun yüz milyonlarca ezilen halkları arasında devrimci hareket olağanüstü bir güçle gelişiyor. Bütün bu koşulların sonucu, uluslararası emperyalizm, kendisi çok daha güçlü olmasına rağmen, Sovyet Rusya’yı boğmakta başarısız olmuştur ve şu an için onu tanımak ya da tanımaya çok yaklaşmak ve onunla ticaret anlaşmaları yapmak zorunda kalmıştır.
Sonuç, yüksek derecede istikrarsız ve tehlikeli olmasına rağmen Sosyalist Cumhuriyetin kapitalist kuşatma altında –elbette çok uzun olmayan bir süre için– varolabilmesini sağlayan bir denge durumudur.
Bu mevcut durum temelinde, dünya çapında toplumsal güçlerin ilişkileri şöyle oluşmuştur:
Sovyet Rusya’ya karşı açık savaş yürütme olanağından yoksun bırakılan uluslararası burjuvazi, koşulların savaşı yeniden sürdürmesine izin vereceği anı bekleyip gözlüyor.
Proletarya bütün ileri kapitalist ülkelerde, şimdiden öncüsünü, gelişen, her ülkede proletaryanın çoğunluğunu kazanmak doğrultusunda sürekli ilerleyen ve Amerika ve Batı işçi sınıfının emperyalist ayrıcalıklarla bozulmuş üst tabakasının ve eski sendika bürokratlarının etkisini yıkan komünist partilerini oluşturmuştur.
Kapitalist ülkelerdeki, önde gelen kesimleri İkinci ve İki Buçuk Enternasyonaller tarafından temsil edilen küçük-burjuva demokrasisi, devrim patlarsa emperyalizmin ayrıcalıklarıyla yaratılan nispi küçük-burjuva refahlarını kaybetmekten korkan sanayi ve ticaret işçileri ve büro çalışanlarının çoğunluğu ya da önemli bir kesimi üzerinde etkisini koruduğu ölçüde, bugün kapitalizmin baş desteğidir. Ama büyüyen ekonomik bunalım her yerde halkın geniş kesimlerinin durumunu ağırlaştırıyor ve bu da kapitalizm korunduğu sürece yeni emperyalist savaşların gittikçe açığa çıkan kaçınılmazlığı ile birlikte, bu desteği sürekli zayıflatıyor.
Küre nüfusunun ezici çoğunluğunu oluşturan sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin emekçi kitleleri, yirminci yüzyılın başında, özellikle Rusya, Türkiye, İran ve Çin’deki devrimlerle uyandırılıp siyasi hayata çekildiler. 1914-18 emperyalist savaşı ve Rusya’da Sovyet iktidarı bu kitleleri dünya politikasında ve emperyalizmin devrimci yıkımında aktif bir öğeye dönüştürme sürecini, İkinci ve İki Buçuk Enternasyonal önderleri de dahil Avrupa ve Amerika’nın eğitimli küçük-burjuvaları bunu görmeyi inatla reddetseler de, tamamlıyor. Britanya Hindistan’ı bu ülkelerin başındadır ve orada devrim, bir yandan sanayi ve demiryolu proletaryasının büyümesi, diğer yandan da giderek daha sık katliamlara (Amritsar), kırbaçlama cezalarına, vb. başvuran İngilizlerin uyguladığı terörün vahşileşmesi oranında büyüyor.
Sovyet Rusya’da iç siyasi durum, tarihte ilk defa, birkaç yıl boyunca yalnızca iki sınıfın –çok yeni ama modern ve büyük ölçekli makineli sanayi tarafından eğitilen proletarya ve nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan küçük köylülük– bulunması olgusuyla belirlenmiştir.
Rusya’da büyük toprak sahipleri ve kapitalistler ortadan kalkmamışlardır. Ama bütünlüklü bir mülksüzleştirmeye uğratılmış ve sınıf olarak politik anlamda ezilmişlerdir, yalnızca kalıntıları Sovyet hükümet çalışanları arasında saklanmaktadır. Yurtdışında sınıf örgütlerini, herhalde sayıları bir buçuk - iki milyon kişiyi bulan, bütün burjuva ve ‘sosyalist’ (yani küçük-burjuva) partilere ait elliden fazla günlük gazetesi, ordu kalıntıları ve uluslararası burjuvaziyle sayısız bağları olan göçmenler olarak korumuşlardır. Bu göçmenler bütün güçleri ve olanaklarıyla Sovyet iktidarını yıkmaya ve Rusya’da kapitalizmi restore etmeye çalışıyorlar.
Rusya’da iç durum bu olduğuna göre, onun proletaryasının, egemen sınıf olarak, şimdi önündeki görev, köylülüğe önderlik etmek, onunla sıkı bir ittifak kurmak ve derece derece bir dizi aşamayla tarımın büyük ölçüde kolektifleştirilmesini sağlamak için gerekli önlemleri doğru biçimde belirlemek ve gerçekleştirmektir. Bu, Rusya’da, onun hem geriliği, hem de yedi yıl boyunca emperyalist ve iç savaş sonucunda aşırı yıkılmışlığı yüzünden özellikle zor bir görevdir. Ama bu özel koşulların dışında, bu, belki yalnızca İngiltere’nin istisnasıyla, bütün kapitalist ülkelerin karşısına çıkacak, sosyalist inşanın en zor görevlerinden biridir. Ancak İngiltere’ye ilişkin olarak bile, orada kiracı küçük çiftçiler yalnızca çok küçük bir sınıf oluştururken küçük-burjuva hayat standardına sahip işçilerin ve büro çalışanlarının yüzdesinin, İngiltere’nin elindeki sömürgelerinde yüz milyonlarca insanın fiilen köleleştirilmesi sayesinde, olağanüstü yüksek olduğu unutulmamalıdır.
Bu yüzden, dünya proleter devriminin tek bir süreç olarak gelişmesi bakış açısından, Rusya’nın içinden geçtiği çağ, küçük-burjuva kitlesi karşısında iktidarı elinde tutan proletaryanın politikasının pratikte sınanması ve doğrulanması yönünden önem taşır.
Sovyet Rusya’da proletarya ve köylülük arasında doğru ilişkilerin temeli, 1917-21 döneminde, bütün dünya burjuvazisi ve küçük-burjuva demokratik partiler (Sosyalist-Devrimciler ve Menşevikler) tarafından desteklenen kapitalistler ve toprak sahiplerinin istilası proletarya ve köylülüğün Sovyet iktidarını savunmak için bir askeri ittifaka giderek bunu imzalayıp onaylamasına neden olduğunda yaratılmıştı. İç savaş sınıf mücadelesinin en keskin biçimidir, keskinleştiği ölçüde de, o kadar hızla bütün küçük-burjuva hayal ve önyargıları yıkar ve tecrübe köylülüğün en geri tabakalarına bile yalnızca proletarya diktatörlüğünün onu kurtarabileceğini ve Sosyalist-Devrimcilerin ve Menşeviklerin aslında yalnızca toprak sahiplerinin ve kapitalistlerin hizmetkarları olduğunu o kadar açıkça gösterir.
Ancak proletarya ve köylülük arasındaki askeri ittifak, onların sıkı ittifaklarının birincil biçimiyken –ve öyle olmak zorundayken– bu aynı iki sınıf arasında belirli bir ekonomik ittifak olmadan, birkaç hafta bile sürdürülemezdi. Köylüler işçilerin devletinden bütün toprağı aldılar ve toprak sahiplerine ve kulaklara karşı korundular; işçiler de büyük ölçekli sanayi restore edilinceye kadar köylülerden gıda maddeleri ödünç almaktalar.
Küçük köylüler ve proletarya arasındaki ittifak, ancak ulaşım ve büyük ölçekli sanayinin tam restorasyonu proletaryanın köylülere gıda karşılığında kendi kullanımları için ve çiftliklerini iyileştirmek için ihtiyaç duydukları bütün malları vermesini sağladığında, sosyalist bakış açısından doğru ve istikrarlı hale gelebilir. Yıkıma uğramış bir ülkede bunun hemen bir defada gerçekleştirilebilmesi mümkün değildi. Artığa el koyma sistemi, toprak sahiplerine karşı inanılmaz derecede çetin savaşta örgütlülüğü yetersiz devletin kendi varlığını sürdürebilmek için alabileceği en iyi önlemdi. 1920’deki başarısız hasat ve yem sıkıntısı köylülüğün zaten yeterince ağır olan zorluklarını büsbütün artırdı ve ayni vergiye geçişi zorunlu kıldı.
Aşırıya kaçmayan ayni vergi köylülüğün durumunda derhal büyük bir iyileşme sağlayacak ve aynı zamanda onları ekim alanlarını genişletmeye ve çiftçilik yöntemlerini iyileştirmeye teşvik edecektir.
Ayni vergi, köylülerin bütün tahıl fazlasına el koymaktan sanayi ve tarım arasında düzenli sosyalist ürün değişimine geçiş aşamasını simgeliyor.
Doğal olarak ayni vergi, köylü için vergi sonrası fazlayı kendi kararıyla değerlendirebilmesi özgürlüğü demektir. Devlet köylüye bu fazlanın hepsi ile değişim için sosyalist fabrikalardan mal sağlayamadığı ölçüde, bunun sonucundaki ticaret özgürlüğü, kaçınılmaz olarak kapitalizmin gelişmesi özgürlüğü demektir.
Ancak, belirtilen sınırlar içinde, ulaşım ve büyük ölçekli sanayi proletaryanın elinde kaldığı sürece, bu hiç de sosyalizm için tehlikeli değildir. Aksine, proleter devlet tarafından denetlenen ve düzenlenen kapitalizmin gelişmesi (yani, kelimenin bu anlamında “devlet” kapitalizmi), köylü tarımının derhal canlanmasını hızlandırma yeteneğinde olduğu ölçüde, son derece harap olmuş ve geri bir küçük-köylü ülkesinde (elbette, belirli sınırlar içinde) avantajlı ve gereklidir.
Bu imtiyazlar için daha da geçerlidir. Hiçbir şeyi özelleştirmeden, işçi devleti, belirli madenleri, belirli orman alanlarını, belirli petrol sahalarını vb. yabancı kapitalistlere, onlardan Sovyet büyük ölçekli sanayisinin restorasyonunu hızlandırabilmemizi sağlayacak yeni araçlar ve makineler alabilmek üzere kiralar.
Elde edilen son derece değerli ürünlerden pay biçiminde imtiyaz sahiplerine yapılan ödeme, kuşkusuz işçi devletinin dünya burjuvazisine ödediği bir haraçtır; hiçbir biçimde bunun üzerinden atlamadan, büyük ölçekli sanayimizin restorasyonunu hızlandırdığı ve işçilerin ve köylülerin durumunu ciddi ölçüde iyileştirdiği sürece, bu haracı ödemekle bizim kazançlı çıktığımızı açıkça kavramalıyız.
Sovyet Rusya tarafından 1917-21 döneminde izlenen yiyecek politikası, çok kaba ve kusurluydu ve birçok istismara yol açtı. Uygulamasında çok sayıda hata yapıldı, ama bir bütün olarak alındığında, o zaman sürmekte olan koşullarda mümkün tek politikaydı. Ve tarihi görevini yerine getirdi: yıkılmış ve geri bir ülkede proletarya diktatörlüğünü kurtardı. Giderek iyileştiği konusunda kuşku olamaz. Tam iktidara sahip olduğumuz ilk yılda (1 Ağustos 1918’den 1 Ağustos 1919’a kadar) devlet 110 milyon pud tahıl topladı; ikinci yıl 220 milyon pud topladı ve üçüncü yıl da 285 milyon puddan fazla.
Şimdi, pratik tecrübe kazanmış olarak, 400 milyon pud toplamayı hedefledik ve umuyoruz (ayni verginin 240 milyon pud sağlaması bekleniyor). Yalnızca gerçekten uygun bir yiyecek stokuna sahip olduğunda işçi devleti, ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde sıkıca durmayı, büyük ölçekli sanayinin yavaş da olsa sürekli restorasyonunu güvence altına almayı ve düzgün bir mali sistem yaratmayı başarabilecek.
Tarımın yeniden örgütlenmesini sağlayabilecek bir büyük ölçekli makineli sanayi sosyalizm için mümkün tek maddi temeldir. Ama kendimizi bu genel tezle sınırlayamayız. Daha da somutlaştırılmalı. Teknolojinin en son kazanımlarına dayanan ve tarımı yeniden örgütleyebilecek büyük ölçekli sanayi, bütün ülkenin elektrifikasyonu demektir. R.S.F.S.C.’nin elektrifikasyonu için böyle bir plan hazırlama bilimsel çalışmasını üstlenmek zorundaydık ve bunu yerine getirdik. Rusya’nın iki yüzden fazla en iyi bilim adamı, mühendis ve ziraatçisinin işbirliğiyle bu çalışma tamamlandı, büyük bir cilt olarak yayınlandı ve Aralık 1920’de Sekizinci Bütün-Rusya Sovyetler Kongresince bir bütün olarak onaylandı. Şimdi, hükümetçe nihai olarak onaylanmasından önce, bu planın ayrıntılarıyla incelenmesi için Ağustos 1921’de bir bütün-Rusya elektrik teknisyenleri kongresi toplanması hazırlıkları yapıldı. Elektrifikasyon planının ilk kısmının uygulanmasının on yıl süreceği tahmin ediliyor ve aşağı yukarı 370 milyon iş günü gerektirecek.
1918’de 4757 kw’lık sekiz yeni kurulmuş enerji santralımız vardı; 1919’da sayı, 1648 kw’lık 36’ya çıktı ve 1920’de de 8699 kw’lık 100’e çıktı.
Bu başlangıç bizim çok geniş ülkemiz için sınırlı olmakla birlikte, bir başlangıç yapıldı, çalışma başladı ve sürekli ilerliyor. Emperyalist savaştan sonra, bir milyon savaş esirinin Almanya’da günün modern tekniğiyle tanışmasından sonra, iç savaşın üç yıllık zor ama pekiştiren tecrübesinden sonra Rus köylüsü başka biri oldu. Yalnızca proletaryanın rehberliğinin küçük çiftçiler kitlesini kapitalist kölelikten sosyalizme götürme yeteneğinde olduğunu, her geçen ayla birlikte, daha açıkça ve canlı olarak görüyor.
Proletarya diktatörlüğü, sınıf mücadelesinin sona ermesi değil, aksine yeni biçim ve yeni silahlarla sürdürülmesi anlamını taşır. Sınıflar var oldukça, tek ülkede devrilen burjuvazi uluslararası ölçekte sosyalizme saldırılarını on misli kuvvetlendirdikçe, bu diktatörlük zorunludur. Geçiş döneminde, küçük çiftçi sınıfının belirli yalpalamalar geçirmemesi mümkün değildir. Geçişin zorlukları ve burjuvazinin etkisi, kaçınılmaz olarak bu kitlenin ruh durumunun günden güne değişmesine neden olur. Hayati temeli olan büyük ölçekli sanayinin yıkımıyla zayıflayan ve bir dereceye kadar sınıf olmaktan çıkan proletaryanın üzerine, çok zor ama tarihsel olarak her şeyden önemli, bu yalpalamalara rağmen dayanma ve emeği sermayenin boyunduruğundan kurtarma davasını zafere götürme görevi düşer.
Küçük-burjuva demokrat partiler, yani Rusya’da “Sosyalist-Devrimciler” ve Menşevikler tarafından temsil edilen İkinci ve İki Buçuk Enternasyonallere bağlı partilerce izlenen politika küçük-burjuvazinin yalpalamalarının politik ifadesidir. Şimdi bu partilerin karargahları ve gazeteleri yurtdışındadır ve aslında bütün bir burjuva karşı-devrimiyle blok halindedirler ve sadakatle onun hizmetindedirler.
Başını Kadet (Anayasacı Demokrat) Partisi lideri Milyukov’un çektiği Rus büyük burjuvazisinin kurnaz liderleri, küçük-burjuva demokratların, yani Sosyalist-Devrimcilerin ve Menşeviklerin bu rolünü bayağı belirgin, kesin ve açık olarak kavramışlardır. Menşeviklerin, Sosyalist-Devrimcilerin ve beyaz muhafızların güçlerini birleştirdiği Kronstadt ayaklanmasıyla bağlantılı olarak Milyukov, “Bolşeviklerin olmadığı Sovyetler” sloganından yana çıkmıştır. Fikri ilerleterek Sosyalist-Devrimciler ve Menşevikler için, Bolşeviklerden iktidarı önce alma görevi onlara düştüğünden, “buyurun deneyin” (Paris Poslednye Novosti’den aktaran Pravda sayı 64, 1921) diye yazmıştır. Büyük burjuvazinin önderi Milyukov, bütün devrimlerin öğrettiği dersi, yani küçük-burjuva demokratların iktidarı ellerinde tutma yeteneğinde olmayıp daima yalnızca burjuvazinin diktatörlüğü için perde ve onun otokrasisine basamak taşı olarak hizmet ettiklerini doğru kavramıştır.
Rusya’da proleter devrimi, 1789-94 ve 1848-49 devrimlerinin bu dersini ve ayrıca Friedrich Engels’in Bebel’e 11 Aralık 1884 tarihli mektubunda söylediklerini tekrar tekrar doğrular: “... Saf demokrasi ... devrim anı geldiğinde ... bütün burjuva hatta feodal ekonominin son çapası olarak ... geçici bir önem kazanır. ... Bu yüzden Mart ve Eylül 1848 arasında bütün feodal ve bürokratik kitle devrimci kitleleri baskı altında tutabilmek için liberalleri güçlendirdi. ... Her halükârda bunalım günü ve bunalımın ertesi günü tek karşıtımız, saf demokrasi etrafında toplanan bütün gericilik olacak ve bence bu hiçbir koşulda gözden kaçırılmamalı.” (Rusça’da Kommunistiçeski Trud, 9 Haziran 1921, sayı 360’da Yoldaş V. Adoratski’nin “Demokrasi Konusunda Marx ve Engels” başlıklı makalesinde yayınlandı. Almanca’da Friedrich Engels’in kitabı, Politisches Vermächtnis, Internationale Jugend-Bibliothek, sayı 12, Berlin, 1920, s. 19’da yayınlandı.)
Thèses, Manifestes et Résolutions des Quatre Premier Congrès de L’Internationale
Communiste (Komünist Enternasyonal İlk Dört Kongresi Tezler, Bildirgeler ve Kararları),
François Maspero, Paris, 1972, s. 125-8
Collected Works (Toplu Eserler), Progress Publishers, Moscow, 1977, c. 32, s. 453-61
AĞUSTOS 2002
4
ÖNE ÇIKANLAR
NEYDİ VE NEDEN ÇÖKTÜ?
SSCB’NİN KARAKTERİ ÜZERİNE BİR ÇÖZÜMLEME
Süha ILGAZ
Ütopya Yayınevi
KİTAPÇILARDA
Kurtuluş hareketinde olduğu gibi, genel olarak Türkiye sosyalist hareketinde de, yaşamıyla, mücadelesiyle, görüşleriyle özel bir yer tutan, yazarımız, yoldaşımız İsmet Öztürk’ü 19 Kasım 2011 günü kaybetmiştik. Vasiyet ederek bedenini bilimin hizmetine sunduğu Pamukkale Üniversitesi’nde görevi sona erince, O’nu 20 Haziran 2015 günü Rumelikavağı’nda, yoldaşlarının, dostlarının katılımıyla, kızı Ekin’in yanına, doğaya uğurladık.
İSMET ÖZTÜRK YAŞAMI, MÜCADELESİ VE GÖRÜŞLERİ İLE YOL GÖSTERİYOR
SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN KARAKTERİNE İLİŞKİN FARKLI DEĞERLENDİRMELER
Sovyetler Birliği eleştirileri ve değerlendirmeleri, işçi sınıfının yeni sosyalizm deneyimlerine yol gösterecek komünizmin geliştirilmesi açısından önem taşır.
GEÇMİŞİN DEĞERLENDİRİLMESİ: KURTULUŞ’UN ‘YOL AYRIMI’
Çeşitli ‘yol ayrımları’ sonucu bölünmeler ve farklı yönlerde sapmalar yaşayan Kurtuluş hareketinin teori, pratik ve örgütlenmesinin, belirleyici dönüm noktalarıyla ele alınarak “proletarya partisi” hedefi açısından irdelendiği geçmiş değerlendirmesi, “İşçi Sınıfının Komünist Programı İçin Temel İlkeler” metniyle ileri sürülen perspektifin oluşumunda önemli rol sahibidir.
İşçi Sınıfının Komünist Programı İçin TEMEL İLKELER
Komünist programın üretilmesi çalışmalarına yol göstermek amacıyla hazırlanan “Temel İlkeler”, işçi sınıfının komünizm mücadelesinde ulaştığı en ileri örgütsel düzeye karşılık gelen Komünist Enternasyonal’in üzerinde kurulduğu politik çizgiyi ifade etme iddiasıyla, bütün sosyalistleri, işçi sınıfının mücadelesine önderlik etmek üzere komünizmi benimsemeye çağırmaktadır.
SİTE HARİTASI
sayı 2 /
sayı 3 /
sayı 4 /
sayı 10 /
sayı 12 /
sayı 13 /
sayı 14 /
Tezkere /
Pakistan /
SDP /
Geçmiş: Kurtuluş / / (formalı)
Anayasa /
Sovyetler Birliği / / (formalı)
İNTERNET SİTESİ ve
ELEKTRONİK POSTA
ADRESLERİ
internet sitesi:
kurtulussosyalistdergi.awardspace.info
erişim sayfası:
kurtulussosyalistdergi.blogspot.com
elektronik posta:
kurtulussosyalistdergi@gmail.com