Avrupa’da yayınlanan “Dönüşüm” dergisi için, bugünlerde hızlanan parti tartışmaları hakkında fikirlerimizi ifade etmemiz istendi. ‘Kitle partisi’, ‘çatı partisi’, ittifaklar gibi konularda düşüncelerimizi ifade eden bu yazıyı imzası olan arkadaşlar kaleme aldılar. Kurtuluş Sosyalist Dergi olarak, bu konuda yazarların ifade ettiği görüşler, aynı zamanda bizim görüşlerimizi de temsil etmektedir.
CEMİL TUNA - HACI YILDIZ - İSMET ÖZTÜRK - SÜHA ILGAZ
Komünistlerin ve sosyalistlerin bir bölümü, uzunca bir süreden beri, parti tartışmalarını birlikte yapıyorlar. Geri kalan önemlice bir bölümünün ise ne kadar memnun oldukları ya da yeterli bulup bulmadıkları bir yana, halihazırda ya partileri ya da örgütleri var. Gündemdeki tartışmada sadece komünist ve sosyalistler değil, çevreci, feminist, ulusalcı, halkçı ve sol sosyal demokratlar da bu tartışmanın müdahili durumda. Başlangıçta bir bileşik kapta gerçekleşiyor gibi gözüken tartışmalar, kendi denizlerine doğru açılmaya karar verdikçe politik sonuçlar da alınmıyor değil! Niyetlerle değil, nesnellik ve realite üzerinden yapılması gereken bir sanat olarak politikanın gereklerini kavramak işte bu yüzden bir kez daha önem kazanıyor. Komünistlerin politikayı böyle bir zeminde ve kendi ideolojileri ve iradelerini katarak kavramaları, diğer politik akımlarla aralarındaki önemlice farklardan biridir. Meşhur tartışmada söylendiği üzere, bir papaz da parti üyesi olabilir. Ama papazla bir araya gelip parti kurmaya kalkmak, değil papazı çelişkileri ile baş başa bırakmak, bu çelişkileri komünistlerin çelişkisi haline getirmekten başka bir sonuç vermeyecektir. Kuşkusuz, komünistlerle değişik türden sosyalistlerin çelişkileri, papazla komünistlerin çelişkilerinden daha sert ve uzlaşmaz değildir. Ama bu uzlaşmayı parti çerçevesinde aramak ister istemez eklektisizm sorununu gündeme getirir. Saf altının pek de bir işe yaramadığını söyleyip uzlaşmayı parti içinde aramaya kalkmak, partiye taşımak, yeni türden bir çeşit pozitivist bakış açısına sahip olmayı gerektirir. Bu durumda acaba bizim bakış açımız ne olmalıdır?
Öncelikli olarak ne türden komünistler olduğumuz konusunda bir netliğe sahip olmalıyız. Bu ise politik duruşlar ve devrimci tavırlardan öteye, ama mutlaka bunları zemin alarak, komünistlerin program tartışmalarını ön gerektirir. Eğer teorinin yol göstericiliği yani bilimsel sosyalizm (marksizm-leninizm) günün acil sorunları gerekçesiyle ilişkilerimizde ve politikalarımızda temel olmaktan çıkartılırsa, cehenneme giden yola girmekten kurtulamayız. Örneğin BSP ve ÖDP’ye ön gelen günlerde, birilerimiz tarafından yapılan ‘şu anda proletarya partisinin zemini yoktur, birleşik ve çoğulcu bir parti ile böyle bir zemine ulaşmalıyız’ minvalli saptama, bir taktik adım olmaktan çıkmış, en iyi ihtimalle bir kişinin bile olsa ‘sosyalizm kavrayışının bir gereği olarak her dönemde gerekli bir projedir’ tezini formüle etmesine psikolojik arka plan oluşturmuşsa, şimdi atılacak her adımın nesnel olarak hangi yollara çıkabileceğini birkaç kez daha düşünmeliyiz. Bu zemin oluşturma işi on yılımızı almıştır. Yani on yıl boyunca proletarya partisini ertelemekte sakınca görülmemiştir. Bu nasıl bir zemindir? Örneğin yeni parti tartışmalarında, proletarya partisi yerine çokça sözü geçen çatı ya da cephe türü partiler, bir on yıl daha proletarya partisine zemin oluşturmak için mi harcanacaktır? Sürecin sonunda toplam olarak geçmiş olacak olan, mesela bir yirmi yılın sonunda kavram olarak bile olsa proletarya partisini kaç kişi anımsayabilecektir? Kuşkusuz çok azımız. Ve anımsayanlar da diğerleri tarafından dogmatik olmakla çok rahatlıkla suçlanabilecektir. İşin kötüsü suçlamayı rahatlıkla yöneltmenin yanında suçlamayı yöneltenlerin kendi konumlarını haklı da görecek olmalarıdır? Ve bu aslında komünistlerin esas görev ve sorumluluklarının başında gelen işçi sınıfının komünist partisini teorik ve politik olarak reddetmelerinden başka hangi anlama gelebilir? Bu kaygılar dile getirilmeli ve gerekli önlemler alınmalıdır. Hayatlarımızı bir yerden, sınıf mücadelesinin ve komünizmin gerekleri yönünden ele alıp kuracaksak, birbirimizi daha fazla anlamaya ve dinlemeye ihtiyacımız olduğunu da görürüz. O halde parti meselesine nasıl bakmalıyız?
İşçi sınıfının iktidarı noktasından tanımlanacak bir sosyalizm kavrayışı nasıl bir parti sorusuna da epeyce bir açıklık kazandırır. Genel olarak hakim olan bir alışkanlıkla devrimciliği yasal ve yasadışı ayrımına göre ölçme abesliği, parti tartışmalarında önemlice tahribat yapmıştır. Parti konusu yasal ya da yasadışı olmak noktasından ele alındığında asla sağlıklı sonuçlar vermeyecektir. Bu mesele sınıf mücadelesinin (ulusal ve uluslararası) durumu, devletin biçimi, rejim, vb. etkenlerle ilişkili ele alınır. Sosyalizm mücadelesi ve propagandası şartların uygun olduğu her halde açıktan yapılmalıdır. Bunlar açıklığın konusunu oluştururlar. Ama bu açıklığın taşıyıcı mekanizmaları, en demokratik cumhuriyette bile esas olarak gizlilik temelinde oluşturulmalıdırlar. Bu komünistlerin dehlizlerde dolaşmayı sevmeleriyle ilgili değil, iktidara uzandığımız ya da bu olasılığın yükseldiği her aşamada devletin o ele ciddi bir şekilde vuracak olduğunu bilmemizle ilgilidir. Bir çocuğun yanan sobaya uzandığında ilk aldığı dersi unutması nasıl mümkün değilse, bir komünistin de bu bilgiyi unutması öyle mümkün değildir. Ve şimdi, ‘biz bunları biliyoruz, neden bunları anlatıyorsunuz ki’ sözlerini duyuyoruz. Ama böyle söyleyenler bunların gereklerini yerine getirmemektedirler. Bu konuda kıstas, fabrika hücreleri ve işyeri komiteleri, partinin taban örgütleri konusuna nasıl bakıldığıdır. Partinin, örgütlülüğün sürekliliğinin sağlanması noktasından konuya yaklaşıldığında, gizliliğin gerekliliğinin mantığı daha net anlaşılacaktır.
Parti meselesinde, Lenin’i referans alırken, Lenin’in her kitabından bir parti çıkarmaya kalkmamak gerekir. Örneğin, demokratik merkeziyetçiliği esas alan RSDİP’in, bu noktada hiç de benzemediği halde ÖDP’ye örnek olarak gösterilmesi, İkinci Enternasyonal partisi olduğunun bu kadar kolay gözardı edilmesi, her türden sosyalistin bir partide birleşmesi fikrine zemin oluşturduğu için kolayca tercih edilebilmiştir. Bu noktada Üçüncü Enternasyonalin parti yazını karşısında konumlanış sorunu net olarak ortaya konulmak zorundadır.
Parti konusunda, yasadışılığı savunmayı ilkel bir sosyalizm kavrayışıyla eşitlemek de o derece sakıncalıdır. Çünkü bu noktada yasal parti anlayışı, gizlilik temeline karşı ele alınabilmekte ve ister istemez yasalcılıkla sakatlanmaktadır.
Son dönem tartışmalarda geçmiş ÖDP deneyiminden de olsa gerek yararlı bir vurgu yapılmaktadır. Marksist parti ile çatı ya da cephe partisinin iki ayrı düzlemde ve iki ayrı ihtiyaca karşılık gelecek şekilde ele alınması oldukça önemli bir adımdır. Kavramların birbirleriyle sözel düzeyde oluşturduğu uyumsuzluğu hesap etmezsek, bu ikinci düzeydeki çatı ya da cephe partisi tanımının, nesnel olarak sosyalist ya da komünistlerin kendi aralarındaki, örgütleri ya da partileri arasındaki ilişkiler konusuna biçim ve zemin sunmak kaygısıyla ele alındığı görülebilir. Cephenin kendi taşıdığı anlam ile nesnel olarak bugün oluşturulacak cephe ya da aynı işleve sahip olacak olan çatı partisi konusu, işlevi ya da içeriği net olarak tanımlandığında bir sorun oluşturmayabilir. Komünistlerin sosyalistlerle ya da daha başka akımlarla ne için ve nasıl bir araya gelecekleri konusunda mesai yapma, kararlara varma ve bu kararları yürürlüğe koymak gibi yetenekleri ve sorumluluk alanına giren görevleri bulunmaktadır. Ama burada da yanıtlanması gereken sorular bulunur. Örneğin komünistlerin kendinden menkul, sınıfın dışında bir politik duruşları olabilir mi? Ya da siyaset yapmak kavramı, siyaseti sınıf dışı konumlanışlarla yapmak şeklinde ele alınabilir mi? Bu iki sorunun yanıtı da olumsuzdur. Üstelik, bu olumsuzluklar giderildiğinde ve sınıf zemininde ve sınıfın çıkarları ekseninde siyaset yapmaya başladığımızda, bu meseleleri nasıl kavradığımız ve bu meselelere komünist ideolojimizin yol gösterip göstermediği gibi sorunlar da çözülmüş olmaz. Bu konu ise yaşanmış sosyalizm deneyleri karşısında nasıl bir değerlendirme yaptığımızdan bağımsız ele alınamaz. Örneğin konu işçi sınıfının komünist partisi ve bunun ön ayak olacağı ya da katılacağı cephe ya da çatı türü oluşumlar olunca, hangi sınıfın nasıl ve ne kadar temsil edildiği gibi sorular karşılıksız kalacaktır. Ama bu durum, sosyalistlerin ve komünistlerin kendi aralarındaki ilişkiler zemini ve biçimi konusunda, bu türden oluşumlar yaratmalarına mutlak engel oluşturmazlar. Tabii ki bir çok olumluluk yanında olumsuzlukları da oluşturur bu durum. Şöyle ki, sınıf temeli ve ne türden komünistler olduğumuz, hangi sınıfı ne kadar temsil ettiğimiz kaygıları teorik ve politik temelleri ile ele alınıp gereği yerine getirilmezse, bir müddet sonra, siyaset yapıyoruz karmaşasında bu kaygıları unutur, cepheyi ya da çatıyı, siyasal özne olarak kutsar, kendimizi demokratizmin sığ sularına yelken açmış bir vaziyette bulabiliriz. Demokrasi mücadelesinde, sınıfsal zeminden kopuk yer almak ise, kiminle nasıl ittifaklar içinde olacağımızı önceden kendimizin bile tahmin edemeyeceği gelişmelere gebedir. Savaş suçluları ile mağdurların böylesi yan yana gelebilmelerinin arka planı, bu bakış açısıyla ele alınırsa daha bir anlaşılır olmaktadır.
Komünistlerin, işçi sınıfının komünist partisi dışında öncelikli olarak ele alabilecekleri daha önemli bir konu yoktur. Yoktur ama, bu doğru, nasıl olursa olsun da parti olsun anlamına gelmez. Bu doğru anlaşılması gereken bir mesele oluşturur. Örneğin, emperyalizm, devlet ve sosyalizm kavrayışımız dışında tanımlanabilecek bir parti tanımı ancak en genel biçimi ile bir partiyi tanımlar ki böyle bir parti sınıf mücadelesinde pek işlevli olamayacaktır. Yazının başından bu yana her konunun komünistlerin programı meselesine çıktığına dikkat edildiğini umarız. Program sorunundan bağımsız ve bu sorunu merkeze almadan gerçekleşecek her türden bir araya geliş, yine değişik düzeylere ait sonsuz sayıdaki konuya, birlik için ve birlik merkezli bir yaklaşım sergilemek zorunda kalacaktır; üstelik sosyalistlerin ve komünistlerin kendileri için ve kendinden menkul birlikleri için... Bu merkezli oluşacak birliklerin ne türden politika yaptıkları sorusuna, marksizm alanı içinden bir karşılık bulunamaz.
Geçmişte belki modern sanayi proletaryası dendiğinde ve partinin bu zeminde öncü işçilerden oluşturulacağı söylendiğinde, çok da tartışma çıkmadan genel kabul görmüş olan parti anlayışı, süreç içinde önemli kırılmalara uğratılmıştır. Bir türden çoğulculuğun temel alındığı ve açıktan olmasa da demokratik merkeziyetçiliğin reddedildiği parti kavrayışları, kimilerimizin ifadelendirdiği ‘sosyalist demokrasi’ kavrayışının oluşumu sürecinde vücut bulmuştur. İşçi sınıfı iktidarından ezilenlerin iktidarına evrilen sosyalizm anlayışları ister istemez partiyi ittifaklar alanı gibi algılamaya kapı aralamıştır. Bu konuda, işçi sınıfının komünist partisi konusunda, teorik düzeyde sınıf tanımına ulaşmak ve eldeki tez üzerinden sınıfın haritasını çıkarmakla işe başlamak gerekir. İktidarı almak noktasında, sınıfın ille de nüfusun çoğunluğunu oluşturması gerekir diyenlerle, bu durumda, gereksiz ve vakit alıcı tartışmalara girmekten sakınılmış olacaktır. Görüldüğü gibi işçi sınıfının teorik ve politik düzeyde tanımı programın önemli bir bölümünü oluşturacaktır. Sonra da tanımladığımız işçi sınıfının hepsini mi yoksa belli kesimlerini mi örgütlenmenin kapsamına alacağımız tartışması yapılabilir hale gelecektir. Tabii en önemli konulardan biri de, partinin sadece, üyelerinin çoğunluğunun işçilerden oluştuğu bir yapı değil, fabrika ve işyeri hücreleri üzerinde yükselen bir cisme sahip olma zorunluluğudur.
Dünya, bir terör ve bölgesel çatışmalar arenasına çevrilirken, emperyalizmin kendi iç çelişkileri artmakta, bir dönemin müttefikleri, yavaş yavaş olası ciddi savaşların tarafları olarak hazırlanmaktadır. Kapitalizmin tek alternatifinin sosyalizm, kapitalistlerin ve burjuvazinin karşısına çıkabilecek sonuna kadar tutarlı tek gücün işçi sınıfı olduğu bir kez daha hatırlanmalıdır. Bir önceki dönemin, ‘demokrasi’ yanılsaması üzerine inşa edilmiş projelerin parti konusunda yarattığı kırılmalarla savaşmak, bu savaşı önce ideolojik olarak kazanmak gerekmektedir. Kuşkusuz işçi sınıfının kapsamı bütün dünyada genişlemiş, sınıfın dışında ezilenler cephesi, sistemle uzlaşmaz çelişkilerin daha bir içine yuvarlanmıştır. Genel olarak demokrasi cephesi içinde tanımlanabilecek ezilenleri ve bunun üzerinden geliştirilebilecek projeleri, işçi sınıfının yerine, onun merkezi konumuna alternatif olarak ileri sürebilecek her tür girişim, bir yerde tıkanmak ve hatta sistemle uzlaşmak zorunda kalacaktır. Kapitalizmin kriz bölgesinden uzaklaşacağı ve ulufe dağıtabileceği her kavşakta yaşanacak mutlak gerçek, işçi sınıfı dışındaki kesimlerin uzlaşmayı seçeceğidir; üstelik sınıfın belli kesimlerinin de uzlaşmayı seçmeyeceğinin de garantisi yoktur! Ezilenleri bir bütün içinde ‘demokrasi cephesi’ içinde tanımlamak için ön koşul, işçi sınıfının bağımsız siyasal varoluşudur; hem egemenlerden hem de ezilenlerden. Ki bunun adına da biz komünist işçi partisi diyoruz.
Bugün komünistlerin yapmaları gereken şey program temelinde, bir araya gelişin imkanlarını zorlamak, bunun mekanizmalarını yaratmaktır. Türkiye’de ve bölgede azımsanmayacak bir komünist birikim vardır ve sorun, asla ‘sosyalist demokratik zeminin’ olup olmaması sorunu değildir. Birbirlerine hitabet sanatında ustalaşmış politikacıların sosyalist demokrasisi ve çoğulculuğu yerine, gerektiğinde en sert eleştirileri ve yaptırımları, yoldaşlık ilişkileri içinde birbirlerine yöneltebilecek komünistlerin merkeze alındığı, sınıf örgütüne ulaşmanın imkanlarını oluşturup açığa çıkarabilecek projeler, diğer türden projelerin sağlıklılığı ve gerçekleşebilmesi açısından da zorunludur.
‘İşçi Sınıfının Komünist Programı için Temel İlkeler’ (Kurtuluş Sosyalist Dergi 1, Kasım 2001) adlı metin, üzerinde tartışılması ve birlikte gerçekleştirilecek programa teorik çerçeve oluşturması amacıyla kaleme alınmış ve komünistlere sunulmuştur. Kendi tarihimizden, Kurtuluş’un tarihinden çıkardığımız bir belge olması itibariyle, böyle bir iletişime ve program çalışmasına başlarken bizi ifadelendirmektedir. Bütün komünistlere önerdiğimiz gibi, daha pratik olması açısından Kurtuluş kökenli grup ve kişilere de program çalışması amacıyla bir araya gelmeyi öneriyoruz. Program çalışması için bir araya geliş bir masa başı çalışması olmayacaktır. Teorik arka planda anlaşanların programın somut kısmına ilişkin çalışmaları, her cümlenin karşılığını hayatta ve alanda örmek anlamına gelmelidir. Sınıf ancak fabrika ve işyerlerinde sınıftır ve komünizm bu zemine nüfuz edip örgütlenirken, program sorunlarına yanıtlar üretmek, sınıfsal örgütlülükler üzerinden siyaset yapmayı da beraberinde getirecektir. Kurtuluş kökenli gruplar ne türden komünistler olduklarına, program çalışmasını temel alarak yanıt vermelidirler. Kuşkusuz herkesin ve her grubun kendi komünistliğinin tanımına yönelik bir saptaması vardır. Değişik gruplarla aidiyet ilişkisinde olan ve kendini Kurtuluşçu görenlerin ve Kurtuluş kökenli grupların da öyle! Ama herkesin ve her grubun görmezden gelemeyeceği bir gerçek, program temelinden ifade edilebilecek bir komünizm tanımının henüz var olmadığıdır. Bizim sunduğumuz Temel İlkeler metni, katılıp katılmamak bir yana, programa teorik çerçeve oluşturmak için bu zeminden ileri sürülmüş tek metindir. Başka türden bir çerçeveyi de en az kendi sunduğumuz Temel İlkeler metni kadar ciddiye alacağımızı belirtmeliyiz. Bunun ötesinde Kurtuluş zemininin birikimi, program sorunlarının ana hatlarını kısa sayılabilecek bir zamanda sonuca bağlayabilir. Programı yaşama geçirmek, program çalışmasıyla başlayan ve onun her aşamada somutlanmasını gözeten bir süreçtir ve amacı partiye ulaşmaktır. Teorik çerçevede anlaştıktan sonra, örgütsel sorunlara büyük bir dinamizmle yaklaşılabilir. Bu aşamada Kurtuluş’un ideolojik-politik sürekliliği konusu program temelinde açığa çıkabilecek, örneğin bizim açımızdan, ideolojik düzeyde Kurtuluş’un reddi anlamına gelen ÖDP gibi pratikler, kolayına gerçekleşemeyecektir. İşte ancak bu durumda, kendi öznel sorunlarını komünistlere taşıyan değil, kendi çözümlerini komünistlerin bütünüyle paylaşma ve birleştirme şansını yakalamış bir Kurtuluş’tan söz edilebilir. Bunlar, havada ve sonsuz süreçler değil, komünist irademizle yapabileceğimiz işlerdir. Bütün bunlara biraz da inanmak gerekir!
Buraya kadar anlattıklarımız komünistlerin birliği sorunu dışında ele alınamaz. Bu sorunun çözümü, komünist bir işçi partisinin inşası için komünist bir program temelinde ve bunun somut adımlarını içeren bir çerçevede anlaşmış tüm komünistlerin birliğini sağlamaktan geçecektir.
Komünistlerin gündemi, değişik türden sosyalistlerin birliğini amaçlayan bir parti değil, komünist işçi partisinin yaratılması olmalıdır.
Çatı partisi, ya da cephe türü oluşumlar, komünistlerin en önemli sorunu olarak birlik konusunu ön plana çıkaran bir yaklaşımla ele alınırsa yanlış yapılmış; daha doğrusu, bir önce yapılan yanlışın tıpkısı tekrar edilmiş olacaktır. Bazılarınca bu tehlikenin farkına varıldığını düşünüyoruz. Ama nasıl bir önlem alınacağı konusu yeterince net değil. Ayrıca kimin ne kadar ve nasıl bir önlem peşinde olduğu da tartışmalı. Seçim partisi tartışmasıyla yola çıkıp, ÖDP gibi bir partiye varılabilmişse, durum sadece akıntıya kapılmakla da ilgili değildir. Yüzyılı aşkın süredir değişmeyen (artıkdeğer, sömürü vb) gerçeklerin ve bizim bu gerçekler karşısında konumumuzun stabilliği kadar olmayacaktır ama politika için de stabilite gereklidir. Teorik duruşların hızla değişebildiği yerde, politik istikrar ne yazık ki mumla aransa bulunmayacak bir meziyet durumuna yükselmiştir! Daha net ifade etmek gerekirse, niyetlerimizin ve politik yönelimlerimizin teorimizi değil, teorik-programatik duruşlarımızın niyetlerimizi öncelemesi gerekir.
Kendi programları ekseninde siyasal faaliyet yürüten gruplar ve partiler, belli ilkeler ve belirlenmiş hedefler doğrultusunda varolan eylemliliklerini birleştirdiklerinde bir eylem birliğinden; gruplar arası bir eylem birliğinden söz edilebilir. Yoksa tek başına eylemlilik içine girilemediğinden bir araya gelme çabası, bir eylem birliğini oluşturmaz. Şöyle ya da böyle eylem birliklerini oluşturabilmiş gruplar, cephe türü bir partiyi gündeme alabilirler. Çatı partisinin Kürt hareketi ile bir türden ilişki meselesine yönelik geliştirilmiş bir formül olduğunu belirtmekte yarar var. Kürt hareketi ile sosyalistler ya da komünistler olarak oluşturulacak bir çatı partisi, ortaya çıkabilecek vahim sonuçları bir yana, bir siyasal özne olarak komünist ya da sosyalistleri tanımlayıp, bu siyasal özneyi de Kürt hareketine partner çıkarmayı esas almaktadır. Demokrasi merkezli sosyalizm kavrayışı, niyetleri ne olursa olsun bu kavrayışa sahip olanları, işçi sınıfı merkezli sosyalizm anlayışından uzaklaştıracaktır. Bunun doğrudan ve ilk yansısı parti konusundaki karışıklıklarda kendini göstermektedir.
Sosyalistlerin birliği gibi bir sorun, komünistlerin gündemini oluşturamaz. Komünistler, işçi sınıfının organik bir parçası olarak, diğer sınıf ve toplumsal katmanlar üzerinde ne türden bir hegemonya kurabilecekleri noktasında, sosyalistlere seslenirler.
Çatı partisi eğer özel olarak Kürt hareketine yönelik bir formül değil de, cephenin bir başka türden adlandırılması ise, bir şekilde işlevli ve anlamlı olabilir: Eylemli varoluşları ile birer siyasal özne olan grupların, tanımlanmış belirli hedef ve amaçlara ulaşmak için bir araya gelişlerini amaçlayan birlik! Ama mesela bu siyasal öznelerin üstünde ve giderek onları yok eden bir siyasal özne/varoluş olarak çatı partisi değil! Aksi taktirde sonu, şu bildiğimiz ÖDP’nin sonundan farklı olmayacaktır. Aslında bazılarınca ÖDP’nin en doğru proje olduğu, yeni partinin de ÖDP gibi olması gerektiği açıktan söylenmektedir. Bu durumda, marksist parti ve çatı partisi ayrımının, ÖDP deneyiminden gerekli dersleri çıkarma niyetinde olanların eleştiri oklarını engellemek dışında bir işlevi olmayacaktır. Cephe ya da çatı partisi ile yapılmak istenenin ise, ne yazık ki, ideolojik-programatik çerçevenin iyice belirsizleştiği birlik merkezli projelerin devamı dışında bir karaktere sahip olma şansı kalmayacaktır.
Sonuç olarak, atılacak adımlarda, güncel sorunlara acil çözümler üretmek adına aceleci davranıp, ülkede ve bölgede komünizmin geleceği karartılmamalı, her adım iyice tartışılıp, çözümlenip kararlaştırılmalıdır. Her adımı iyice tartışıp çözümlemek noktasında bir önceliğe ve kararlılığa sahip olanlar, sorunları çözme basiretini gösterebilirler ve ancak bu noktada acele etmek bir sorun oluşturmaz.
AĞUSTOS 2002
4
ÖNE ÇIKANLAR
NEYDİ VE NEDEN ÇÖKTÜ?
SSCB’NİN KARAKTERİ ÜZERİNE BİR ÇÖZÜMLEME
Süha ILGAZ
Ütopya Yayınevi
KİTAPÇILARDA
Kurtuluş hareketinde olduğu gibi, genel olarak Türkiye sosyalist hareketinde de, yaşamıyla, mücadelesiyle, görüşleriyle özel bir yer tutan, yazarımız, yoldaşımız İsmet Öztürk’ü 19 Kasım 2011 günü kaybetmiştik. Vasiyet ederek bedenini bilimin hizmetine sunduğu Pamukkale Üniversitesi’nde görevi sona erince, O’nu 20 Haziran 2015 günü Rumelikavağı’nda, yoldaşlarının, dostlarının katılımıyla, kızı Ekin’in yanına, doğaya uğurladık.
İSMET ÖZTÜRK YAŞAMI, MÜCADELESİ VE GÖRÜŞLERİ İLE YOL GÖSTERİYOR
SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN KARAKTERİNE İLİŞKİN FARKLI DEĞERLENDİRMELER
Sovyetler Birliği eleştirileri ve değerlendirmeleri, işçi sınıfının yeni sosyalizm deneyimlerine yol gösterecek komünizmin geliştirilmesi açısından önem taşır.
GEÇMİŞİN DEĞERLENDİRİLMESİ: KURTULUŞ’UN ‘YOL AYRIMI’
Çeşitli ‘yol ayrımları’ sonucu bölünmeler ve farklı yönlerde sapmalar yaşayan Kurtuluş hareketinin teori, pratik ve örgütlenmesinin, belirleyici dönüm noktalarıyla ele alınarak “proletarya partisi” hedefi açısından irdelendiği geçmiş değerlendirmesi, “İşçi Sınıfının Komünist Programı İçin Temel İlkeler” metniyle ileri sürülen perspektifin oluşumunda önemli rol sahibidir.
İşçi Sınıfının Komünist Programı İçin TEMEL İLKELER
Komünist programın üretilmesi çalışmalarına yol göstermek amacıyla hazırlanan “Temel İlkeler”, işçi sınıfının komünizm mücadelesinde ulaştığı en ileri örgütsel düzeye karşılık gelen Komünist Enternasyonal’in üzerinde kurulduğu politik çizgiyi ifade etme iddiasıyla, bütün sosyalistleri, işçi sınıfının mücadelesine önderlik etmek üzere komünizmi benimsemeye çağırmaktadır.
SİTE HARİTASI
sayı 2 /
sayı 3 /
sayı 4 /
sayı 10 /
sayı 12 /
sayı 13 /
sayı 14 /
Tezkere /
Pakistan /
SDP /
Geçmiş: Kurtuluş / / (formalı)
Anayasa /
Sovyetler Birliği / / (formalı)
İNTERNET SİTESİ ve
ELEKTRONİK POSTA
ADRESLERİ
internet sitesi:
kurtulussosyalistdergi.awardspace.info
erişim sayfası:
kurtulussosyalistdergi.blogspot.com
elektronik posta:
kurtulussosyalistdergi@gmail.com