Ana sayfa

İŞÇİ SINIFININ KOMÜNİST PROGRAMI İÇİN

TEMEL İLKELER

 

1. KAPİTALİZM VE KOMÜNİZM

1.1. KAPİTALİZM VE İŞÇİ SINIFI

Meta ekonomisinin genelleşmesi olarak kapitalizm, basit meta ekonomisinden öteye özelliklerle belirlenmekle birlikte, en temelinde aynı özelliklere dayanır. Kapitalist üretim de pazar için, değişim için üretimdir. Kapitalist üretimle üretilen ürünün değeri de, yeniden üretilmesi için gereken toplumsal emekle belirlenir. Pazar için, değişim için üretimin neden olduğu yabancılaşma, rekabet ve anarşi, kapitalizmde de –son derece gelişmiş olarak– geçerlidir.

Kapitalizmin dayandığı pazarın egemenliği, doğal ekonominin parçalanması, feodalizmin ve diğer kapitalizm öncesi ilişkilerin tasfiyesi biçimini alır. Bu gelişmenin bir yüzü, sermayenin birikiminin, özgürlüğünün sağlanmasıyken, diğer yüzü de üretim araçlarından yoksun, ‘özgür’ işgücünün ortaya çıkmasıdır. Kapitalizm de, kendisinden önceki gibi, bir sınıflı toplumdur, ama modern sınıflara dayanır. Kapitalizmin özgünlüğü, sömürünün ‘eşit’, ‘özgür’ alışverişle, değişimle gerçekleşmesidir. Sermaye, tüketimi yeni değer yaratan tek mal olan işgücünü satın alıp kullandığında, işgücünü üretim araçlarıyla birleştirip üretimi gerçekleştirdiğinde, yaratılan değerin sahibi olarak kâr etme durumundadır. Bu karşılığı ödenmemiş değere el konulması, artıkdeğer sömürüsü, kapitalist kârın kaynağı ve kapitalizmin belirleyicisidir.

Kapitalist toplumun temel sınıfları, aynı zamanda artıkdeğer sömürüsünün taraflarıdır: sermayenin, üretim araçlarının sahibi kapitalist sınıf burjuvazi ve üretim araçlarından yoksun olduğu için ücret karşılığı işgücünü satmak durumunda olan işçi sınıfı, proletarya. Burjuvazi, sanayi, ticaret, mali, çeşitli kesimlere bölünmekle birlikte, sermaye sahipleri olarak kâr için yatırım yapılması, bu kârın kaynağı olarak işgücünün satın alınması ve artıkdeğer sömürüsünün sürdürülmesi, onun birleştiricisi, belirleyicisidir. İşçi sınıfı da, mavi yakalı – beyaz yakalı, vasıflı – vasıfsız, çalışan – işsiz, çeşitli kesimlere bölünürken, onun da belirleyicisi, artıkdeğer ilişkisindeki konumudur; işgücünü ücret, geçim araçları karşılığında satmasıdır. Temelde artıkdeğer ilişkisindeki konumlarına göre belirlenmekle birlikte, burjuvazinin ve işçi sınıfının sınırları katı ve geçişsiz olmadığı gibi, kapitalist toplum yalnızca temel sınıflardan oluşmaz. Ara sınıf konumunda olan küçük üreticileri ve genel olarak küçük-burjuvaziyi; kapitalizmin ilerlemesiyle kendi içinde temel ve ara sınıflara ayrışan köylülüğü; işçi sınıfının temel müttefiki olan, geçinmek için kısmen işgücünü satmak durumundaki yarı-proleterleri; burjuvazi adına yöneten, devlet ve işletme yöneticileri kesimleri; toprak sahiplerini; kapitalizm öncesi sınıfların kalıntılarını; çeşitli sınıf ve tabakaları barındırır.

Modern sanayi, kapitalizmin geliştirdiği üretici güçlerin ürünüyken, kapitalizmin gelişmesi, hem sermayenin, hem işçi sınıfının, aynı zamanda da kendi iç çelişkisinin geliştiği bir süreçtir. Üretimin toplumsallaştığı, ölçeğinin giderek büyüdüğü bu sürecin bir yanı, sermayenin, kârlarını da sermayeye dönüştürerek kendisini büyütmesi, yoğunlaşması ve büyük sermayelerin pazarda, rekabet içinde küçükleri yutması, kendisine katmasıyla merkezileşmesiyken; diğer yanı da, bir kısım küçük üreticilerin büyük üretime, kapitalizme bağımlılaşmasından öteye, çok büyük bir kısmının yığınlar halinde iflasa sürüklenmesi, proleterleşmesi ve toplumsallaşan üretimi gerçekleştiren, çalışma koşulları –giderek kadınlar ve çocuklar için de– aynılaşarak yığınsallaşan, üretim araçlarının mülkiyetine sahip olmayan işçi sınıfının büyümesi, gelişmesidir.

Kapitalizmin, üretici güçleri geliştirmesinin, emeğin üretkenliğini yükseltmesinin doğrudan bir sonucu, bu gelişmenin, belirli düzeylere ulaştıkça, daha fazla gelişmenin önünde engel oluşturmaya başlaması ve dönem dönem gerilemelere yol açmasıdır. Teknolojik gelişme dolayısıyla emeğin üretkenliğinin yükselmesi, bütün malların, bu arada geçim araçlarının ve dolayısıyla işgücünün değerini düşürdüğü gibi, işgücünün harekete geçirebildiği üretim araçları miktarını arttırmasıyla toplam sermaye içinde –artıkdeğerin, dolayısıyla kârın yaratıcısı olan– işgücüne karşılık gelen payı küçülttüğünden, sermayenin kâr oranında bir düşme eğilimi söz konusudur. Bu durumda, sermayenin kâr etmeyi sürdürmesi, yani kapitalizmin sürmesi, –işsizliğin, yedek sanayi ordusunun büyümesinin yanısıra– artıkdeğer oranının ve sömürünün, dolayısıyla da işçi sınıfının yoksullaşmasının artmasını gerektirir. Bu, üretimin toplumsal düzeyde planlanmayıp pazar için olmasıyla birlikte, üretilen ürünlerin alıcısız kalması, aşırı üretim ve bunalım demektir. Bunalımın yol açtığı çöküntü ve durgunluk, sermayenin, üretici güçlerin ve işgücünün tahribi, yığınların işsizliği ve sefaleti, kapitalizmin temel çelişkisinin, yani, üretimin toplumsallaşmasıyla, üretim araçlarının mülkiyetinin özel niteliğinin sürmesi arasındaki çelişkinin keskinleşmesi, yıkıcı boyutlarda dışavurumudur.

1.2. TEKELLER VE EMPERYALİZM

Sermayenin, yoğunlaşma ve merkezileşmeyle büyümesinin ulaştığı aşama, pazarda, denetim dışı, sayısız alıcı ve satıcıyla rekabet yerine, belirli bir denetim sağlayarak eşitsiz, kendi lehine değişim gerçekleştirebilmesi, tekelleşmesidir. Tekellerin, tekelci sermayenin bu gücü, artıkdeğer sömürüsüne ek olarak, eşitsiz değişimle aşırı kârlar, tekel kârı elde etmesinin ve aynı zamanda da gücünü korumak ve büyütmek için zora başvurması eğiliminin gelişmesinin temelidir. Kapitalizmin, yığınları iflas ettirip mülksüzleştirirken zenginlikleri giderek daha küçük azınlıkların elinde toplaması eğiliminin üst boyuta tırmanması olarak, tekelci burjuvazi, toplumun azınlığı olmaktan öteye, egemen sınıf burjuvazinin de azınlığıdır. Dolayısıyla tekelci kapitalizm, tekelci sermayenin egemenliği, –burjuvazinin de çoğunluğu üzerindeki bir egemenlik olarak– toplumda bir sınıfın azınlığının egemenliğidir, diğer bir deyişle, azınlık yönetimidir, oligarşidir.

Tekellerin egemenliği, sahip oldukları güç, onlara, daha önceki serbest rekabetçi dönemdeki gelişme eğilimine –yani pazarda rekabet içerisinde daha üretken yatırımları olan sermayelerin rakipleri karşısında üstünlük kazanmalarıyla emeğin üretkenliğinin, üretici güçlerin gelişmesi eğilimine– karşı durarak kârlarını azamileştirme olanağı sağlar. Mutlak olarak gelişmeyi durdurmak anlamında olmamakla birlikte, üretici güçlerin özgürce gelişmesi önünde engel oluşturması yüzünden, tekelci kapitalizm gericidir; kapitalizmin yapısal gelişmesinin tamamlandığı, son aşamasıdır. Kapitalizmin, gelişmenin önünde engel oluşturan yanının, bunalımının, tekelci aşamasında genelleşmesi, devresel bunalımların yerini alması değil, bizatihi devresel bunalımların üzerinde gerçekleştiği zemini oluşturmasıdır.

Kapitalizm, pazarın, değişim ilişkilerinin dünya çapında genelleşmesi olduğundan, tekelci sermayenin egemenliği yalnızca iç pazarda değil, aynı zamanda dünya pazarındadır. Tekelci kapitalizm, içerde olduğu gibi, uluslararası düzeyde de eşitsiz ilişkiler, zor kullanmanın genelleşmesi, siyasi gericilik, azınlık egemenliğidir. Bağımlı ülkelere, sömürgelere, yarı-sömürgelere mal ihracından öteye, belirleyici olarak, doğrudan artıkdeğer sömürüsü için yatırımdır, sermaye ihracıdır. Bu yüzden, tekelci sermayenin egemenliği, emperyalizmdir; dünyanın emperyalistler tarafından bütünüyle paylaşılması ve emperyalistler arasındaki rekabete, mücadeleye bağlı olarak yeniden paylaşımın gündeme gelmesi, dolayısıyla emperyalist paylaşım savaşlarının kaçınılmazlığıdır.

Emperyalizmin, rantiye, asalak bir kesim yaratmasının yanısıra, emperyalist ülkelerdeki sınıf mücadelesine ilişkin bir sonucu da, emperyalistlerin bağımlı ülkelerin sömürüsü, ek kârları sayesinde, işçi sınıfının üst tabakasını satın alabilmeleri, işçi sınıfının ayrıcalıklı ve sınıf mücadelesinde karşısında konumlanan bir kesimi olarak işçi aristokrasisinin oluşumudur. Dünyayı emperyalist ve emperyalizme bağımlı ülkelere bölen emperyalizmin gelişmesinin diğer yanı ise, ulusal sorunu genelleştirerek, ezilen halkların mücadelelerini, emperyalizme karşı dünya işçi sınıfının mücadelesinin müttefiki haline getirmesidir.

1.3. KAPİTALİST DEVLET

Sınıflar mücadelesinin bir ürünü olan devlet, genel olarak egemen sınıfın egemenliğini koruma aracı özelliği taşıdığı gibi, özel olarak kapitalizmin devlet tipi olarak kapitalist devlet de öncelikle burjuvazinin egemenliğini, kapitalizmi koruma, sürdürme, diğer sınıfları ezme, baskı altında tutma aracı, diktatörlüğüdür. Kapitalist devlet, bu açıdan burjuvazi için demokrasi olmakla birlikte, asıl olarak burjuvazinin dışından gelen bir bürokrasiden oluşan ve kapitalizmin genel çıkarını –çelişirse tek tek burjuvaların çıkarlarına karşı da– koruyan, bürokratik ve militarist karakterli bir devlet aygıtına sahip olarak aynı zamanda göreli özerklik taşır.

Tipini belirleyen bu genel özelliklerinin yanısıra, kapitalist devlet, egemen sınıf bileşimine, devletin varolan yapı ve kurumlarına, hak ve özgürlüklerin ölçüsüne ve sınıflar mücadelesinin seyrine bağlı olarak –genelde açık ve örtülü diktatörlükler olarak ikiye ayrılmakla birlikte– çeşitli biçimler alır. Burjuva demokrasisi, bütün halkın biçimsel yönetme hakkının tanındığı, kapitalizmin serbest rekabetçi dönemine denk düşen ve demokrasinin, egemenliğin sınırlarının bütün burjuvaziyi kapsadığı bir örtülü diktatörlüktür, devlet biçimidir. Oligarşik diktatörlük, emperyalizm çağında, egemenliğin ve demokrasinin burjuvazinin azınlığına, tekelci burjuvaziye daraldığı, yasadışlığın yasallaştığı, yürütmenin iyice küçülüp gizlendiği, örtülü olmakla birlikte, incelen örtünün zaman zaman arkasını, sınıf egemenliğini gösterdiği bir diktatörlüktür. Egemenliğin çoğu kez tekelci burjuvazinin, oligarşinin bir kesimine kadar daraldığı faşizm, kapitalizmin işçi sınıfının sosyalist devrimine karşı son savunusu olarak, sivil örgütlenmeleri ve bunların kitlesel hareketini, desteğini oluşturarak yeni bir toplumsal yapılanmaya yönelen, demokratik hakları, özgürlükleri bütünüyle ortadan kaldıran bir açık terörist diktatörlüktür. Askeri diktatörlük ise, ordunun devlet yönetimine el koyarak, üzerindeki örtüyü kaldırıp devleti egemen sınıf lehine yeniden düzenlediği bir açık diktatörlük olmakla birlikte, asıl olarak geçici bir nitelik taşır.

1.4. İŞÇİ SINIFININ SOSYALİST DEVRİMİNİN KOŞULLARI

Sınıflı toplumlar tarihi boyunca, tam eşitlik ve özgürlük içinde zenginliklerden yararlanma, insanın insanı ezmediği, sömürmediği bir dünya, insanlığın özlemidir, hedefidir. Sınıfların, devletin dünya yüzünden kalkmasını ve bunların maddi temeli olarak üretici güçlerin, bolluğun gelişmesini içeren insanlığın kurtuluşu, varolan toplumun bütününün değil, bu toplumun ürünü olan ve toplumsallaşan üretimi gerçekleştiren, üretim araçları mülkiyetine sahip olmayan işçi sınıfının eylemiyle sağlanabilir. Kapitalizmin sürmesi, işçi sınıfının işgücünü ücret karşılığı satması, karşılığı ödenmeyen emeğe el konulması, yani artıkdeğer sömürüsünün sürmesine dayandığından, ortadan kaldırılması da, ancak bu ilişkinin sömürülen tarafı olan ve söz konusu ilişkiyi, kapitalizmi yok etmeden sömürülmekten kurtulamayacak olan işçi sınıfının eseri olabilir. Yalnızca işçi sınıfı, burjuvaziyi devirme, kapitalizmi tasfiye ederek sosyalizmi kurma yeteneğinde olduğu gibi, mülksüz işçi sınıfının kurtuluşu, kendi sınıfsal konumunu korumasını, bir ayrıcalığa dönüştürmesini değil, bütün sınıfların, dolayısıyla toplumun sınıflara bölünmüşlüğünün kaldırılmasını gerektirdiğinden, insanlığın kurtuluşunun da tek yolu ve olanağıdır. Bu açıdan, sınıfların, devletin ortadan kaldırılması olarak komünizm; işçi sınıfının varolan toplumdan başlayan mücadelesiyle, kendisiyle birlikte toplumun tümünü kurtuluşa götürdüğü bütün bir sosyalist devrim dönemini, kapitalizmin yerini komünizmin aldığı bir toplumsal dönüşüm dönemini gerektirir.

İşçi sınıfının eylemi olarak sosyalist devrim, işçi sınıfının –kendisi de kapitalizmin, üretici güçlerin, üretimin toplumsallaşmasının gelişmişlik derecesiyle bağlantılı olan– belirli bir gelişmişliğine dayanır. Sosyalist devrimin koşulları, işçi sınıfının, bir yandan niceliği, modernliği, üretkenliği, nesnel özellikleriyken; diğer yandan da genel olarak mücadele deneyi, birikimi, demokratik gelenekleri, bilinçliliği, ekonomik, politik örgütlülüğü, özel olarak komünist önderliğine, komünist partisine sahip olması, yarı-proleterlerle ittifakı, toplumda hegemonyası, öznel özellikleridir.

Devrimin gerçekleşme olanağı ise, nesnel ve öznel koşullara ek olarak, uluslararası sınıflar mücadelesinin ilişki, çelişki ve bunalımlarının etkisiyle de ortaya çıkan bir devrimci durumun varlığına bağlıdır. Bu durum, yönetilenlerin varolan biçimiyle yönetilmelerine karşı çıktığı, yönetenlerin aynı biçimde yönetmeyi başaramadığı, yığınsal hareketliliğin olağanüstü boyutlara tırmandığı bir ulusal bunalıma karşılık düşer.

1.5. SOSYALİST SİYASİ DEVRİM

Sosyalist devrim bilinçli çoğunluğun kendi çıkarına eylemidir. İşçi sınıfı, kendisiyle birlikte toplumun kurtuluş mücadelesini başarabilmek için, tüm ezilenleri –onların düzenle çelişmek durumunda olan çıkarlarını, tüm insanlığın kurtuluşu komünizme bağlayarak ifade etmesiyle– peşinde toplayarak toplumda hegemonyasını sağlamak, varolan sınıf egemenliğini yıkmak, kendisini egemen sınıf olarak örgütlemek zorundadır. Sosyalist devrim, daha önceki toplumsal devrimlerden farklı olarak siyasi devrimin zamansal önceliğini gerektirir. Diğer bir ifadeyle, işçi sınıfının, ekonomik devrimini gerçekleştirebilmek, sosyalist üretim ilişkilerini örgütlemek amacıyla, siyasi egemenliği ele geçirmesi gerekir. İşçi sınıfı, kapitalizmi ve toplumun sınıflara bölünmesini ortadan kaldırma doğrultusundaki toplumsal dönüşümleri gerçekleştirebilmek için, karakteri kapitalist sınıf egemenliğini korumak olan burjuva devleti devrimci şiddetle yıkıp parçalamak, burjuvazinin iktidar organlarını, ordusunu, polisini dağıtmak ve yerine kendi devlet iktidarını oluşturmak durumundadır.

Proletarya diktatörlüğü, öncelikle, bir bütün olarak işçi sınıfının toplumsal egemenliği, iktidarı, yönetimi, demokrasisidir. İşçi sınıfı demokrasisi, sınıfın bir bütün olarak, devletin ve toplumun yönetimini eline almasını gerektirir. Proletarya demokrasisi, aynı zamanda da –geçici önlemlerle sınıf düşmanlarının ve proletarya diktatörlüğüne karşı ayaklananların özgürlüklerinin kaldırılmasının, hatta müttefiklerin haklarının eşitsizliğinin, bu anlamda, toplumun diğer bireylerinin özgürlüklerinin göreliliğinin yanısıra– açıkça işçi sınıfının özgürlüklerinin mutlaklığıdır.

Bütün eşitsizliklerin, haksızlıkların, tutsaklıkların, baskıların kaynağı olan sınıflara bölünmüşlüğü yok etme eylemini sürdürebilmek, koruyabilmek, savunabilmek amacıyla, sosyalist devrime karşı direnenleri, ayaklananları ezen, özgürlüklerini sınırlayan proletarya diktatörlüğü, sosyalist toplumsal dönüşümü hedeflemesi, sınıfların ortadan kaldırılmasının, sosyalist inşanın aracı olması bakımından sosyalist karakterlidir. İşçi sınıfının mücadelesinin komünizm doğrultusunda ilerleyebilmesinin, sosyalist dönüşüm hedeflerini gerçekleştirebilmesinin önkoşulu iktidarının sosyalist niteliği olduğu gibi, devletinin sosyalizm hedefine bağlılığı da, sınıfın komünist önderliğine sahip olmasına, bunu korumasına dayanır. Komünizme kadar mücadelesinin çıkarlarının ifadesi olarak komünist partisinin işçi sınıfına önderliği, proletarya devriminin başarısının olduğu gibi, proletarya diktatörlüğünün korunmasının, sosyalist niteliğinin sürdürülebilmesinin de güvencesidir.

İşçi sınıfı, devrilmiş burjuvazinin direnişini ezmek, küçük-burjuvazinin yalpalamalarını etkisizleştirmek, emekçileri, ezilenleri peşine alarak kendisini sosyalist inşada birleştirebilmek için kendi devletine gereksinmekle birlikte, proletarya diktatörlüğü, bir sömürücü azınlığın sömürü ilişkilerini koruma aracı anlamında devlet olmayan devlettir; azınlığın değil çoğunluğun çıkarlarının temsilcisidir; işlevi sömürüyü korumak değil yok etmektir.

Diğer yandan, toplumun sınıflara bölünmesini, yöneten – yönetilen ayrımını ve devleti bütünüyle kaldırmayı hedefleyen işçi sınıfının devleti, oluşurken hedefine uygun biçimlenmek, kendisini yok etmeye başlayan bir yapıda olmak zorundadır. Proletarya diktatörlüğü, devlet aygıtının kalıcılaşmasına, sınıf tabanından kopup yabancılaşmasına, toplumun üzerinde ayrıcalıklı bir tabakanın, bürokrasinin oluşmasına karşı önlemlere sahip olmak durumundadır: Fabrika, işyeri sovyetleri, meclisleri biçiminde örgütlenen proletaryanın devleti, coğrafi değil, üretim yerleri temeline dayanır. Yasama ve yürütmeyi birleştiren yapısı, bürokratik değil hareketli olma özelliğindedir. Yığınlardan uzaklaşmamak için, gereğinden fazla merkezileşmeyen, en az kademe, en geniş bileşim, en sık toplanmayı içeren, en az temsili, en doğrudan demokratik bir işleyişe sahiptir. Burjuva uzmanlara bağımlılıktan kurtulmak için bir yandan proletaryanın kendi uzmanlarını eğitirken, daha da önemli olarak, özel uzmanlara bağımlı kalmamak amacıyla, görevlerin herkesin yapabileceği gibi basitleştirilmesi, eğitim ve kültür düzeyinin yükseltilmesi temelinde, –görevlerin dönüşümlü yerine getirilmesi uygulamalarına da başvurarak– devlet işlerine katılımı yığınsallaştırır. Toplumdan kopuk bir silahlı gücün oluşmasına karşı, sürekli ordu ve polis yerine halk milisi oluşturarak işçileri silahlandırır. Maddi ayrıcalıkların oluşmasına izin vermeyip devlet görevlilerinin ücretlerini ortalama işçi ücretleriyle sınırlayarak, ücret eşitsizliklerini giderek kaldırmaya yönelir. Bütün görevlilerin seçilmelerini, seçenlerce geri çekilebilmelerini, kongrelerin, seçimlerin sıklığıyla sağlar.

Proletarya diktatörlüğünün bürokratlaşmamasının, demokratikliğinin de güvencesi olarak komünist partinin toplumsal önderliğinin, yönetiminin, iktidarının temelini sağlayacak olan, anayasa maddeleri, yasal düzenlemeler, hukuki, idari önlemler, devlet zoru değil; partisinin, sınıfın önderliğini politik olarak kazanması, koruması, sürdürmesi, işçi sınıfının iradesinin, eyleminin işçi sınıfının iktidar organları tarafından gerçekleştirilmesine dayanarak bu iktidar organlarında, sovyetlerde yeniden ve yeniden çoğunluğun desteğini üretmesidir.

İşçi sınıfı devletinin yapısı, genel olarak federalist ve mutlak özerklikçi değil de, merkeziyetçi olmakla birlikte, bundan uzaklaşmaya izin verilebilen düzey, ulusal sorun, uluslararası örgütlenme düzeyidir. İşçi sınıfının sosyalist devriminin hedefi, ulusal değil uluslararasıdır, tüm dünyada sınıfların, sınırların kaldırılmasıdır, dünya komünizmidir. Dünya işçi sınıfının kendi burjuvazilerini devirmeyi başaran ulusal kesimlerinin hedefi, ayrı ayrı ulusal devletler kurmak değil, gönüllü birlik temelinde iktidarlarını –gereken ölçüde ulusal özerklikleri de tanıyarak– uluslararası düzeyde birleştirmek, tek bir sosyalist –sosyalizmi kurmuş ya da kurmakta olan– cumhuriyetler birliği oluşturmaktır.

İnsanlığın sınıflara bölünmüşlüğünü ortadan kaldırmak doğrultusundaki toplumsal dönüşüm süreci olarak sosyalist devrim, kapitalizmin, politik ve ekonomik düzeyde olduğu gibi, ideolojik düzeyde de tasfiyesidir; işçi sınıfı, ancak sosyalist devrimle, burjuva ideolojik egemenliği kırabilir, kendisini ve tüm toplumu sınıflı toplumların değerlerinden, kültürel, ahlaki gerilikten, manevi kölelikten kurtararak sınıfsız toplumun komünist insanını yaratabilir. Proletarya diktatörlüğü, kapitalizmin düşünsel egemenliğine, değer yargılarına ve alışkanlıklarına karşı mücadelenin de aracıdır. Sosyalist ideolojik egemenlik mücadelesinin ilk düzeyi, proletarya demokrasisi, yığınsal katılım, yönetici eşitlik bilincinin egemen kılınmasıdır. Kitle örgütleri, sendikalar, yığınların katılımının, yönetici deneyinin, bilincinin yükseltilmesinin araçları, kaldıraçlarıdır.

1.6. ÜRETİM İLİŞKİLERİNİN SOSYALİST DÖNÜŞÜMÜ

Sınıfların varlığına son veren toplumsal dönüşümün, sosyalist devrimin maddi yanı, üretim ilişkilerinin dönüşümüdür. Kapitalist üretimin tasfiyesi, işçi kontrolüyle üretim ve dağıtımın denetim ve muhasebesi aşamasından başlayıp, üretim araçlarına el koyarak burjuvazinin mülksüzleştirilmesi aşamasından geçse de, sonunda üretim araçlarının proletarya tarafından devleti aracılığıyla toplumsallaştırılmasını, toplumsallaştırılan üretim araçlarıyla gerçekleştirilen üretimin toplumun gereksinimleri doğrultusunda planlanarak düzenlenmesini, sosyalist üretimin örgütlenmesini içerir.

Kapitalist büyük üretimin tasfiyesi nispeten daha çabuk olmakla birlikte, küçük üretimin yerini sosyalist üretimin alması, küçük üreticilerin büyük üretimin yararlarıyla kolektifleşmeye özendirildikleri, kolektif üretim birimlerinin –proletaryanın siyasi egemenliği, küçük üreticilerle ittifakı ve bu ittifak içinde önderliğinin varlığı ve korunması, üretim araçlarının, toprağın toplumsallaştırılmışlığı koşullarıyla– sınırlı sosyalist karakter kazandığı –özellikle tarımda küçük üretimin yaygınlığı ölçüsünde– daha uzun ve koşullu bir sürece denk gelir. Üretim ilişkilerinin sosyalist dönüşümünün genel bir boyutu da, meta ilişkilerinin tasfiyesi, pazar için, değişim için üretimin kalkması, para, fiyat, ücret, kâr, kredi, faiz biçimindeki meta ilişkilerinin ifadelerinin giderek yok olmaları, yerlerini toplumsal gereksinimler için planlı üretimin, hammadde, işgücü, ürün ve hizmetlerin merkezi dağıtımının almasıdır.

Üretim ilişkilerinin sosyalist dönüşümü, öte yandan, maddi bolluğun temeli olarak, üretici güçlerin gelişmesi, emeğin üretkenliğinin yükselmesidir. Sosyalizm, kapitalizmin sağladıklarından, uzmanlar olsun, teknoloji olsun, –hizmetlerini satın almak için burjuva uzmanlara ödenen yüksek ücretlerin, ücret eşitliği hedefi üzerindeki manevi bozucu etkisini, kapitalizmin geliştirdiği teknolojilerin, işçileri, üreticileri tek yanlılaştırıcı, köleleştirici yönlerini, benzeri çeşitli nedenleri göz önünde tutarak– denetimli bir biçimde yararlanmaktan kaçınmamakla birlikte, asıl sınırsız gelişme olanağını, üreticilerin, kapitalizme ait rekabet, üretim anarşisi, israf ve yıkımdan kurtularak kaderlerini kendi ellerine aldıkları sosyalist üretim ilişkilerinde, üretimin toplumsal ölçeğinde ve toplumsal gereksinimler doğrultusunda merkezi planlanmasında, üretim araçlarının kolektif sahibi olan doğrudan üretici işçi sınıfının yığınsal inisiyatifinde bulmak durumundadır.

1.7. SOSYALİST TOPLUM

Proletarya diktatörlüğü eliyle sosyalizmin kapitalizmi, meta üretimini tasfiye etmekte olduğu geçiş dönemiyle ulaşılan sosyalist toplum, sosyalizm, tam gelişmemiş komünizmdir, komünizmin alt aşamasıdır. Gelişmiş komünizme, komünizmin üst aşamasına evrilmekte olduğundan, bu ölçüde, geçiş özellikleri taşısa da, sosyalizme geçiş döneminden farklı olarak, kapitalizmin, sömürünün, sınıfların, meta ilişkilerinin bulunmadığı bir toplumdur. Sosyalizm, üretim araçlarının toplumsallaştırılmış olduğu, üretim araçları karşısındaki farklı konumları açısından sınıfların ortadan kalktığı, üretimin toplumsal gereksinimler için planlanıp gerçekleştirildiği, üreticilerin harcadıkları emeği gösteren belge karşılığı tüketim araçlarını bölüştükleri toplumdur. Sınıfları bastırmak anlamında sönümlenmiş ve işçi sınıfının toplumun geri kalanını kendi düzeyine yükseltmesi ölçüsünde demokrasisi toplumun tümüne genişlemiş olmakla birlikte, çalışmayı ve emeğe göre bölüşümü denetleyen hâlâ sosyalist devlettir. Eski toplumun alışkanlıklarına karşı sosyalist ideolojik egemenlik mücadelesinin sosyalist toplumda aldığı biçim de, toplumsal eşitlikten öteye, üretim araçlarının kolektif mülkiyeti ve toplumsal gereksinimler için üretim bilincini içerir.

Sosyalizm, bir yandan üretici güçlerin, emeğin üretkenliğinin, böylece bolluğun sınırsızca gelişmesini, diğer yandan insanların sınıflı toplumun kalıntısı alışkanlıklarından kurtularak bir denetime gerek duymadan çalışmalarının, kendi kendilerini yönetmelerinin alışkanlık haline gelmesini sağladığı ölçüde, gelişmiş komünizme, komünizmin üst aşamasına dönüşür. Derece derece gerçekleşen bu dönüşüm, toplumun sınıflara bölünmüşlüğünün kalıntılarının, sınıfsal ayrımların bütün izlerinin, insanlar arasında işbölümünün, kapitalizmin insanları tek yanlılaştırmasının ürünü kafa – kol emeği ayrımının, toprak tekelinin tarımda kapitalizmin gelişmesini yavaşlatmasıyla kırın geri kalmasından kaynaklanan kent – kır ayrımının, ulusal sınırların, cinsiyetler arasındaki her türlü toplumsal eşitsizliğin, yöneten – yönetilen bölünmesinin, –sosyalist devrimin bütün dünyada zaferine, sınıf mücadelesinin ulusal ölçekte olduğu gibi uluslararası ölçekte de sona ermesine bağlı olarak– devletin ortadan kalkması, sönümlenmesi sürecidir.

1.8. KOMÜNİZM

Ancak bolluk ve her yönüyle gelişkin insan temeline dayanan tam komünizmde, komünizmin üst aşamasında, üretim araçlarının olduğu gibi tüketim araçlarının mülkiyeti de ortaktır; çalışma ihtiyaca dönüşmüştür, bir zorlama gerektirmez; insanlar harcadıkları emeğe göre değil, ihtiyaçları kadar tüketebilirler; herkes yönettiği için özel olarak yönetenler kalmamıştır, devlet bütünüyle sönümlenmiştir; devlet biçimi olarak demokrasi, yerini tüm insanların gerçek eşitliğine, özgürlüğüne bırakmıştır. Toplumsal kuralların alışkanlık olmasıyla bütün zenginliklerin kolektifliği ve gönüllü çalışma bilincinin egemen olduğu bu toplumda, komünizmde, artık insanlığın kurtuluşu, tam özgürlük olanaklıdır.

2. DEMOKRATİK TALEPLER VE MÜCADELELER

2.1. DEMOKRASİ VE İŞÇİ SINIFI

Tarihsel görevi, sınıfların ortadan kaldırılması ve komünizm olan işçi sınıfı, demokrasi, demokratik mücadeleler karşısında ilgisiz ya da tarafsız değildir. Demokrasi, eşitlik, özgürlük, haklar, kapitalizmle, kapitalist üretim ilişkileriyle, –sermayenin güvenlik içinde dolaşım, ticaret özgürlüğü, aynı zamanda da işgücünün toprağa bağımlılıktan, loncalardan, kastlardan özgürlüğü biçiminde– sermaye ve işgücünün alım satım özgürlüğüyle bağlantılı olmakla birlikte, genel olarak demokrasi, demokratik mücadeleler, işçi sınıfının da çıkarınadır. Demokrasi, demokratik kazanımlar, bir yandan, kapitalizmin serbestçe gelişmesinin önündeki engellerin kaldırılması olarak, kapitalizmin ve dolayısıyla işçi sınıfının maddi gelişmesi, güçlenmesi doğrultusundadır; diğer yandan da, manevra, mücadele, kendini birleştirme, eğitme olanakları olarak işçi sınıfının bilinçlenmesi, örgütlenmesi, manevi gelişmesi, güçlenmesi doğrultusundadır.

Öte yandan demokrasi, tüm yurttaşların eşitliğinin, özgürlüğünün, yönetme hakkının biçimsel olarak tanındığı bir devlet biçimi olarak, –her devlet gibi– egemen sınıfın (bu durumda burjuvazinin) egemenliğini sürdürme aracıdır; üstelik sınıfsal egemenliğini biçimsel demokrasi örtüsüyle gizlediğinden, burjuvazinin egemenliğinin en emin biçimidir; dolayısıyla gerçekte, egemen sınıf burjuvazi için eşitlik, özgürlük, yönetme hakkı, demokrasidir. Sınıflar varoldukça, gerçekten tüm insanlar için demokrasi, eşitlik, özgürlük, yönetme ve diğer haklar olanaksızdır; maddi zenginliklerden, olanaklardan yoksun olan ezilen, sömürülen sınıflar için, görünüşte sahip oldukları özgürlükler de biçimsel kalır. Ama demokrasi yönündeki adımlar, kazanımlar, eşitsizliğin temeldeki kaynağının sınıfların varlığı olduğunu, gerçek eşitlik, özgürlük için sınıfların kaldırılması gereğini biraz daha bilince çıkarttığından, açık sınıf mücadelesini güçlendirir, işçi sınıfının, sınıfların ortadan kaldırılması, komünizm mücadelesini yakınlaştırır, geliştirir.

Demokrasinin kapitalist temelle ilişkili olması, burjuvazinin demokratik olması demek değildir. Toplumda sınıfların varlığının, sınıfsal egemenliğin, azınlık diktatörlüğünün demokrasiyle, insanların eşitliği ve özgürlüğüyle çelişmesinden öteye, tarihi olarak burjuvazi, burjuva devrimleri, ulusal sorun, cinsiyet sorunu, çeşitli demokratik sorunları sonuna kadar çözmediği, bürokratik ve militarist, baskıcı bir devlet aygıtı yarattığı, kendi iç pazarını korumak ve geliştirmek üzere –milliyetçilik, kendi ulusunun üstünlüğü temelinde– insanlığı düşman uluslara böldüğü gibi, demokrasi mücadelesinin ezilen sınıfları, yığınları harekete geçirmesi yüzünden burjuvazinin aldığı konum, demokrasi mücadelesinden vazgeçmek, eski toplumun egemenleriyle, feodaliteyle uzlaşmaktır. Serbest rekabetin yerini tekeller arası mücadelenin almasıyla bağlantılı olarak, demokrasi eğiliminin yerini demokrasinin olumsuzlanması, egemenlik, oligarşi, siyasi gericilik eğiliminin aldığı tekelci kapitalizm, emperyalizm çağında ise, tekelci burjuvazi, doğrudan demokrasi mücadelesinin kendisine karşı yöneldiği hedef konumundadır. Buna karşılık, çıkarları demokrasiden yana olan işçi sınıfının mücadelesinin demokrasiyle sınırlı olmaması, demokrasiden öteye, sınıfların ortadan kaldırılmasına, komünizme uzanması, işçi sınıfının tutarlılığını, sonuna kadar demokratlığını, demokrasi mücadelesinde önderliğini getirir; yalnızca işçi sınıfının önderliği, demokrasi mücadelesinin tutarlılığının, sonuna kadar gerçekleştirilebilmesinin güvencesidir.

2.2. İŞÇİ SINIFININ DEMOKRASİ MÜCADELESİ VE SOSYALİZM MÜCADELESİ

Demokrasi, demokrasi mücadelesi, işçi sınıfı için kendi başına, bağımsız bir hedef değil, sosyalizm mücadelesine tabidir. İşçi sınıfının sosyalizm mücadelesinin gelişmesi, demokrasi mücadelesini güçlendirdiği gibi, tam eşitliğin, özgürlüğün gerçekleşebilmesi, sosyalist devrimle sınıfların ortadan kaldırılabilmesini, dolayısıyla, işçi sınıfının egemen sınıf olarak örgütlenmesini, kendisi için demokrasiyi, eşitlik, özgürlük, yönetme hakkını elde etmesini, proletarya demokrasisini gerektirir. Bu açıdan, işçi sınıfının demokrasi mücadelesi, asıl olarak, demokrasi kazanıldığı ölçüde onun sınırlılığını, koşulluluğunu, geçiciliğini, varolan düzende demokrasinin bir bütün olarak elde edilemezliğini, bunu gerçekleştirebilmek için, kendisi için demokrasinin, proletarya devriminin ve devletinin gerekliliğini ortaya koyarken, varolan demokrasinin, hakların, özgürlüklerin genişletilmesi, bunun yan ürünüdür.

Bu çerçevede, demokrasinin, demokratik taleplerin ileri sürülmesinin ölçüsü, varolan düzende gerçekleşebileceği varsayılan kadar değil, tam bir tutarlılık olduğu gibi, tekil demokratik talepler birbirleriyle çeliştiğinde, parça bütüne, tek tek talepler, haklar, özgürlükler, genel olarak demokrasiye tabi olmak durumundadır.

İşçi sınıfı açısından demokrasi mücadelesinin en önemli yanı, –sosyalist devrim bilinçli yığınların demokratik inşa eylemi olduğu için– her türlü eşitsizliğe, haksızlığa karşı mücadele ederek demokratik eğitimini tamamlamak, kendi içinde demokrasiyi yerleştirmektir. Güncel demokratik görevler için mücadele ise, işçi sınıfının toplumdaki bütün sınıfların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini sosyalizm açısından görerek siyasi bilinç kazanmasının olanağını sağlar.

Demokrasi mücadelesi, işçi sınıfının maddi ve manevi gelişmesini sağlayarak, sosyalist devrimi yakınlaştırır. Sosyalist devrim ise, demokrasi mücadelesini sonuna kadar götürerek demokratik sorunların çözümünü tamamlar. Demokrasi mücadelesi ve sosyalizm mücadelesi arasındaki bağımlılık, çıkarları, sosyalizmden ve aynı zamanda da sonuna kadar demokrasinin gerçekleştirilmesinden yana tek sınıf olan işçi sınıfının demokrasi mücadelelerinde çeşitli demokratik güçlerle ittifak yapmasını, ama –hem demokratik mücadelelerin en tutarlı olabilmesi, sonuna kadar götürülebilmesi, hem de sosyalizm mücadelesinin temel alınabilmesi için– işçi sınıfının demokratik ittifaklar içinde erimemesini, bağımsızlığını korumasını, önderlik için mücadele etmesini, demokratik mücadelelerin önderliğini kazanmasını ve korumasını gerektirir. İttifaklar, farklı güçlerin ortak hedeflere yönelen mücadelelerinin birleştirilmesi olarak, aynı güçlerin diğer alanlardaki mücadelelerinin durdurulmasını gerektirmediği gibi, işçi sınıfının, demokratik ittifak içerisinde olduğu güçlere karşı aynı zamanda mücadelesinin sürmesi, sosyalizm mücadelesinin sürekliliğine, temel alınmasına uygun düşer.

2.3. İŞÇİ SINIFININ ÖNÜNDEKİ DEVRİMCİ ADIM

Sosyalist devrim, işçi sınıfının –kendisi de kapitalizmin belirli bir gelişmişliğine dayanan– bir gelişmişliğini, örgütlenme, bilinçlenme, hazırlık, yarı-proleterlerle birleşmişlik derecesini gerektirir. Nesnel ve buna bağlı olarak öznel gelişmişlik derecesi henüz sosyalist devrimi gerçekleştirebilecek düzeyde olmadığında, bu düzeye en hızlı bir biçimde ulaşabilmek için, işçi sınıfının önündeki strateji, demokrasi mücadelesinde, demokratik devrimde yer almaktır. Devlet biçiminden öteye, toplumsal yapıda, sınıf egemenliğinde bir değişiklik, bir toplumsal devrim olarak demokratik devrim, –işçi sınıfının yarı-proleterlerle birlikte proletarya diktatörlüğüyle sosyalist dönüşümleri gerçekleştirmesini ifade eden– sosyalist devrimden farklı ittifaklar, iktidar, görevler, program içererek işçi sınıfının –asıl olarak küçük üretici– köylülükle devrimci demokratik diktatörlüğünün demokratik dönüşümleri gerçekleştirmesine karşılık gelir.

Demokratik devrim ya da sosyalist devrim stratejilerinin saptanmasında öne çıkan, işçi sınıfının gelişmesinin iki karşıt düzeyinde –kapitalizmin ve işçi sınıfının gelişmemişliğinde, sosyalist devrimin gerçekleşmesinin nesnel olarak olanaksızlığından, demokratik devrim biçiminde; gelişmişliğinde, gerçekleşmesi için nesnel koşullar bulunduğundan, sosyalist devrim biçiminde– nesnel ölçüt olurken, bu iki düzeyin arasında –orta gelişmişliğinde, işçi sınıfının, gücü, hazırlığı, köylülüğün parçalanmasına bağlı olarak yoksul köylülükle, yarı-proleterlerle ittifakı derecesinde, demokratik veya sosyalist devrimin ağır basması ve demokratik devrimden sosyalist devrime geçmesi biçiminde– öznel ölçüttür. Demokratik devrimden sosyalist devrime geçişin kesintisizliği, ikinci bir siyasi devrimin gerekmemesi ise, demokratik devrim ittifakı içinde, işçi sınıfının önderliği kazanması ve koruması, burjuvazinin yalıtılmışlığı, küçük üreticilerin kolektifleştirmeye, sosyalizme yönelmeye ikna edilebilmeleri koşullarına bağlı bir olasılıktır.

2.4. REFORMLAR VE DEVRİMCİ MÜCADELE

İşçi sınıfının önündeki devrimci adım, sosyalist devrim koşullarının varlığına ya da yokluğuna bağlı olmakla birlikte, varolan hakların, özgürlüklerin, demokrasinin genişlemesinin, kısmi kazanımların, iyileştirmelerin kalıcılığı, ölçeği, başarısı da –demokratik olsun, sosyalist olsun– devrim mücadelesiyle ilişkisine bağlıdır. Uzlaşmaz sınıf çelişkileriyle bölünmüş toplumda düzen değişikliği, toplumsal dönüşüm, parça parça kısmi iyileştirmelerin, reformların birbirine eklenmesiyle gerçekleşmediğinden, kalıcı, tutarlı, bütünlüklü bir değişikliğin tek yolu, kökten bir değişimdir, devrimdir. Bu yüzden, demokratik hedeflerin varolan düzen içinde gerçekleşebilecekleri varsayılan ölçüde sınırlanmaları, devrimden önce nispi demokratik bir ara aşamanın hedeflenmesi, devrim mücadelesinin uzak geleceğe ait olarak temel alınmaması, çeşitli biçimlerde, reformlar, iyileştirmeler için mücadelenin temel alınması, devrimci mücadelenin zayıflatılmasına, saptırılmasına, bastırılmasına hizmet eder. Devrimci mücadelenin zayıflığı, söz konusu reformların sınırlı, dar kapsamlı, geçici olmalarına neden olurken, aksine, devrimci mücadelenin güçlülüğü ise, varolan hakların, özgürlüklerin, demokrasinin gelişmesinin, kazanımların, iyileştirmelerin nispeten daha ileri, daha kalıcı olmasının da dayanağı olur. Düzende iyileştirmelerin, reformların devrim mücadelesinin yan ürünleri olması, işçi sınıfı açısından, devrim mücadelesinin temel alınmasını, reformlar için mücadelenin devrim mücadelesine tabi kılınmasını getirir. Bu çerçevede, reformlar, demokratik kazanımlar, devrim mücadelesinin yükselmesiyle ve özellikle devrim anında, çok daha büyük ölçülerde elde edilirken, aynı zamanda da her kazanım, işçi sınıfının, ezilen yığınların kendi demokrasisiyle, devrimiyle bunları gerçekleştirmesi mücadelesini güçlendirir.

Devrimci bir durumda, anın taleplerini düzenin kökten değiştirilmesi talebine bağlayan, yığınların bilincinin, mücadelesinin, kısmi haklar, özgürlükler için mücadeleden, bunların gerçekten gerçekleştirilebilmesi için, kendisi için demokrasi, iktidar, devrim mücadelesine dönüşmesini sağlayan politika, çeşitli biçimlerde ve düzeylerde iktidar hedefini bütün olarak olmasa da parça parça gündeme getiren –yapısal olarak düzen dışı olmamakla birlikte, yığınların devrimci mücadelesinin yükselmesine neden olduğu için o anda düzenin karşılayamayacağı, dolayısıyla, koşullara bağlı, konjonktürsel karakterli– geçiş taleplerini içerir. Devrim durumu dışında ise bu politikalar iktidarın paylaşılması hayalini güçlendireceği için reformist içerik kazanırlar.

2.5. DEMOKRATİK TALEPLER

Pazarda serbest rekabet yerine tekellerin egemen olduğu, demokrasi yerine oligarşinin, siyasi gericiliğin geliştiği tekelci kapitalizm, emperyalizm dönemi, dünya çapında da küçük bir azınlığının nüfusun ezici çoğunluğunu egemenliği altına alması, dünyanın birkaç emperyalist ülke ile sömürgeler, yarı-sömürgeler ve diğer bağımlı ülkeler biçiminde bölünmesidir. Ulusal sorunun genelleşmesi ve emperyalizme bağımlılığın özgürce gelişmenin önüne ek engeller oluşturması, emperyalizmden bağımsızlığı, işçi sınıfının diğer emekçilerle, ezilen halklarla birlikte talebi yaparken, bu çağda ulusal bir kapitalizmin göreli olanaksızlığı, anti-emperyalist mücadelenin kazanımlarının, emperyalizmden bağımsızlığın kalıcı kılınabilmesi için, işçi sınıfının bu mücadele içinde öne çıkmasını, onu sosyalizm mücadelesine bağlamasını gerektirir.

İşçi sınıfı, dünya çapında komünizm mücadelesini zafere ulaştırabilmek için gereksindiği uluslararası birliğini gerçekleştirebilmek için, bütün ulusal önyargıları, güvensizlikleri aşmak zorundadır. Dil, coğrafya, kültür, yaşam, iç pazar ortaklığı olarak uluslar kapitalizmle birlikte ortaya çıkmalarına rağmen, bir ulusun, ulusal devletin, ulusal pazarın, ulusal sermayenin diğer uluslar aleyhine gelişmesi olarak kapitalist gelişme, ulusal sorunu ortadan kaldırmayıp yaygınlaştırır ve tekelci çağında da genelleştirir. Ulusal sorunun çözümü, ayrılma, ayrı devlet kurma hakkını da içeren ulusun kendi kaderini tayin hakkı, diğer demokratik talepler gibi genel olarak demokrasiye tabi iken, aldığı somut biçim, bağımsızlık ya da birlik, özerklik dereceleri, konjonktürseldir. Bu çerçevede, işçi sınıfı, öncelikle ezen ulusun işçi sınıfı, ulusal kurtuluştan, ezilen ulusun kendi kaderini belirlemesinden yana olduğu gibi, ulusal baskının, ulusal ayrıcalıkların ve milliyetçiliğin de karşısında olmak durumundadır. İşçi sınıfının çıkarları, ulusal siyasi hareketlerin –genel olarak demokrasinin çıkarlarıyla çelişmemenin yanısıra– işçi sınıfının bağımsız örgütlenmesi koşuluyla desteklenmesini gerektirir. Ulusu, ulusal çıkarları işçi sınıfının temsil etmesi, işçi sınıfının kendi kaderini tayininin ulusunkinin önüne geçmesi ise, tarihsel gelişmenin belirli bir aşamasına bağlıdır.

Bürokrasiyle birlikte burjuva devletin baskıcı aygıtını oluşturan militarizm, bütün toplumun askerileştirilmesi olarak, ulusal yayılmacılık, saldırganlık, savaş hazırlığı ve kışkırtıcılığı ile yan yana tırmanma eğilimindedir. Devletin zor aygıtının güçlenmesinin yanısıra, şovenizm ve milliyetçilikle birlikte, düzene yığınsal destek sağlayan, toplumun demokratikleştirilmesinin önündeki en önemli engellerden biri olan militarizme karşı işçi sınıfı ve diğer demokratik güçler mücadele etmek durumundadır. Anti-militarist mücadelenin talepleri, ordunun topluma değil, toplumun orduya egemen olması, sürekli ordu yerine halk milisi, savaş kışkırtıcılığı, ulusal düşmanlıklar, yayılmacılık karşısında barış olurken, ulusal devletler arasındaki savaşların kapitalizmden, kapitalist güçlerin yeniden paylaşım taleplerinden kaynaklanması, işçi sınıfının anti-militarist mücadeleyi kapitalizme karşı sosyalizm mücadelesine bağlamasını, savaş tehditlerine –ordu içinde devrimci bozguncu ajitasyonla birleştirilen– savaşı iç savaşa dönüştürme, devrim politikalarıyla karşı çıkılmasını gerektirir.

Tekelci burjuvazinin, işçi sınıfının egemenliğine, sosyalist devrimine karşı son çare olarak, ırkçı, şoven, sözde anti-kapitalist bir milliyetçilik çevresinde kitleleri sivil, yarı-askeri örgütlenmelerde seferber etme zemininde açık terörist diktatörlüğü olan faşizm, işçi sınıfının olduğu gibi, tüm toplumun, nüfusun ezici çoğunluğunun en azgın düşmanıdır. Başta komünizm olmak üzere kendi dışındaki siyasi hareketlerden çeşitli azınlıklara kadar yaygın bir kesimi açık terörle fiziksel olarak imhaya girişen, toplumdaki bütün sınıf ve tabakaları korporatist bir yapı içinde örgütleyerek düzene bağlayan, demokrasinin, hak ve özgürlüklerin kırıntısını dahi ortadan kaldıran faşist diktatörlüğe ve buna yönelen faşist harekete karşı mücadelede işçi sınıfı, siyasi demokrasi temelinde diğer anti-faşist güçlerle ittifak yapmak durumundadır. Anti-faşist mücadelenin faşizmi yenme olanağı bulunmasına rağmen, kaynağı kapitalizm olan faşizm tehlikesini ortadan kaldırabilmek kapitalizmin yok edilmesini gerektirdiğinden, anti-faşist mücadelenin de tutarlılığının, başarısının kalıcılığının güvencesi, bu mücadelede işçi sınıfının güçlenmesi, önderliği, sosyalizm mücadelesini geliştirmesidir.

Bir cinsin diğer cins tarafından, kadın cinsinin erkek cinsi tarafından ezilmesi, egemenlik altında tutulması olarak cinsiyet sorununun insanlık tarihinde ortaya çıkması, toplumsal işbölümüne bağlı olarak özel mülkiyetin, sınıfların, devletin ortaya çıkmasıyla zamandaştır. Erkeğin, mülkiyetindeki üretim araçlarını erkek çocuğuna bırakmasını sağlamak üzere oluşan erkek egemen aile, kadını bir erkeğe ait kılarak köleleştirir. Kapitalizm, yığınları mülksüzleştirerek erkek egemenliğinin maddi temelini zayıflatsa da, erkek egemenliğini değişik biçimlerde yeniden ürettiği gibi, burjuvazinin –toplumsal egemenliğinin bir parçası olan– ideolojik egemenliği, toplumdaki erkek egemenliğini güçlendiren bir etkide bulunur. Aynı zamanda da, bir yandan karşılığı ödenmeyen emek olarak ev işi sayesinde işgücünün yeniden üretimini ucuzlatarak erkek egemen aileden maddi yarar sağlarken, diğer yandan kadını ucuz işgücü olarak kullanan kapitalizm, kadının eşitleşmesini, geçimini kazanmasını, toplumsal yaşama katılımını geliştirerek özgürleşmesinin temellerini yaratır. Bugünden, bu temellere dayanarak cinslerin eşitliğine, özgürlüğüne yönelen kadın kurtuluş mücadelesi ve cins ayrımcılığının her biçimini, her izini kendi saflarından başlayarak toplumsal yaşamdan temizleme duyarlılığının geliştirilmesi, işçi sınıfı için, iki cinsinin birliği, kendi içinde demokrasinin yerleştirilmesi açısından önem taşır. Erkek egemen ideolojinin tümüyle silinmesi ve erkek egemen ailenin yerini karşılıklı gönüllülük temelinde özgür ilişkiye bırakması ise, sınıfların, özel mülkiyetin ortadan kaldırılması süreciyle mümkün olacağından, bu mücadelenin nihai hedeflerine ulaşması, iki cinsin oluşturduğu işçi sınıfının sosyalizm mücadelesiyle de doğrudan bağlantılıdır.

Geleneksel olarak burjuva demokratik devrimin temel sorunu olan, toprağa bağımlılık, toprak sorunu, tarımda kapitalizmin gelişmesi ölçüsünde çözülürken, bu sorunun varlığı ölçüsünde de, işçi sınıfı, kapitalist gelişmenin özgürleştirilmesi, köylülüğün parçalanması, ittifakları açısından –toprağın dağıtımı veya ulusallaştırma gibi çeşitli çözüm biçimleri, tarihsel, koşullara bağlı olmakla birlikte– toprak devriminden yanadır.

İnsanlığın yaşam ortamının tüketilmesine karşı verilen çevre koruma mücadelesinde yer alan işçi sınıfı, –çevre sorununun kaynağında kapitalizmin anarşik pazar ekonomisinin yatmasından dolayı– toplumsal gereksinimler doğrultusunda planlanan bir ekonomiyi öngören sosyalizm mücadelesiyle çevre sorununa köklü çözüm sağlama yeteneğindedir.

Demokratik talepler olarak, basın – yayın, örgütlenme özgürlükleri, işçi sınıfı açısından öncelikle komünizmin özgürlüğü anlamını taşırken, toplumsal mücadele içinde genel olarak demokrasinin tehdit edilmesinin somutlandığı istisnalar dışında sınırsızdır.

Tüm çalışanlara sendika, toplu sözleşme, grev özgürlükleri, işgününün kısaltılması, iş güvencesi, işsizlik sigortası, lokavt yasağı, ağır, tehlikeli işlerde çalışmanın sınırlanması, kadınlara uygun çalışma koşullarının sağlanması, kadın işgücünün düşük ücretlendirilmesine karşı eşit işe eşit ücret, ücretli doğum izni, kreş ve çocukların çalıştırılmasının yasaklanması, işçi sınıfının mücadele koşullarını iyileştirme talepleridir.

Herkese parasız eğitim ve sağlık hizmeti, konut ve ulaşım sorunlarının çözülmesi, sosyal devlet talebi, aynı zamanda, kapitalizmin insanlığı, barbarlığa doğru geriye yönelten bireyciliğine karşı toplumsal, insani değerlerin savunusudur.

Egemen, hükümdar karşısında tebaa, kul ilişkisinin yerini eşit, özgür insan biçiminde yurttaşların egemenliği ilişkisinin almasına dayanan insan hakları, yaşama hakkını, vücut bütünlüğünü içerdiği gibi, demokratik talepler bütününün ayrılmaz parçasıdır.

3. İŞÇİ SINIFININ KOMÜNİST POLİTİK ÖRGÜTLENMESİ

İşçi sınıfının, varolan toplumdan başlayıp komünizme, bütün izleriyle birlikte sınıfların yeryüzünden silinmesine kadar, sınıf mücadelesinin, politik mücadelesinin aracı olan komünist partisi, işçi sınıfının, mücadelesinin uluslararasılığı temelinde enternasyonalist, diğer tüm sınıflardan ayrı, bağımsız, sınıf mücadelesinin nihai hedeflerine kadar sınıfa önderlik etmeyi amaçlayan, komünizm hedefli parçası, önder örgütlenmesi, partisidir.

3.1. ENTERNASYONALİZM

Kapitalist gelişme tarafından bir yandan ulusal parçalara bölünürken bir yandan da uluslararası ölçekte birleştirilen işçi sınıfı, ulusal pazarını korumak temelinde ulusal çıkarları öne süren burjuvazi karşısında mülksüz, vatansız bir sınıf olarak zıt çıkarlara sahip olduğu gibi, sınıf mücadelesinin hedefi de tüm dünyada sınıfların ortadan kalkması, sınırların, ulusların yok olması, dünya komünizmidir. İşçi sınıfının mücadelesinin, bütün ülkelerin işçilerinin genel çıkarlarının ortaklığında, nihai hedeflerinin dünya ölçeğinde ifadesini bulan uluslararasılığı, işçi sınıfının bütününün çıkarlarını, uluslararası çıkarlarını, parçasının çıkarlarının, ulusal çıkarlarının önüne koymayı gerektirdiği gibi, bu enternasyonalizmin işçi sınıfının politikasında, komünizmde somutlanması, dünyanın her yerinde aynı komünist politik çizginin savunulmasıdır. Benzer biçimde, işçi sınıfının örgütlenmesinin uluslararasılığı, komünist partisinin uluslararasılığında, dünya partisi olmasında somutlanır. Komünist partisinin uluslararası örgütlenme biçimi, merkezi dünya partisi, enternasyonal iken, işçi sınıfının ulusal parçalarının varlığı, demokratik merkeziyetçilik içerisinde ek bir özerklik ifade eden, ancak ölçekleri, sınırları, kademeleri, özerklik dereceleri konjonktürsel, koşullara bağlı olan ulusal seksiyonların varlığına yansır.

3.2. İŞÇİ SINIFININ BAĞIMSIZLIĞI

İşçi sınıfının toplumdaki sınıflar mücadelesinde, başka sınıfların yedeği, destekçisi olmaktan kurtulmasının, kendi sınıfsal çıkarları doğrultusunda, kendi hedeflerine yönelebilmesinin koşulu, mücadelesinin diğer sınıflardan bağımsızlığıdır. İşçi sınıfının bağımsızlığının komünist partisi düzeyindeki ifadesi, komünizmin örgütsel, ideolojik, politik bağımsızlığıdır. Komünist partinin örgütsel olarak diğer sınıflardan bağımsız, işçi sınıfının partisi olması, organik bileşiminin proleter olmasına, üyelerinin asıl olarak işçi sınıfının bireylerinden oluşmasına dayanır. Komünizmin ideolojik bağımsızlığı, komünist partisinin oportünizmden, revizyonizmden bağımsızlığı, işçi sınıfı dışındaki sınıfların partiye yansıyan etkilerine karşı ideolojik mücadelenin –sözde komünizmi benimserken pratikte oportünizmden kopamayan merkezciliğe karşı mücadeleyi de içererek– sürekli kılınması biçimini alır. Komünizmin politik bağımsızlığı ise, bütün diğer siyasi hareketlerden bağımsız olarak, başka sınıfların siyasetlerinin kuyruğuna takılmadan –özel olarak ittifaklar oluştururken önderlik için mücadeleden, müttefiklere karşı başka açılardan mücadelelerden vazgeçmeden– topluma, sorunlarına köklü çözüm, siyasi bir alternatif sunarak işçi sınıfının toplumsal hegemonyasını, tüm ezilenlere önderliğini sağlayan bağımsız işçi sınıfı politikalarının takip edilmesini, ileri sürülmesini gerektirir.

3.3. KOMÜNİZM VE İŞÇİ HAREKETİNİN BİLEŞİMİ

İşçi sınıfının kurtuluşu komünizmdir, sınıfların, sömürünün, baskının, insanların yönetilmesinin kaldırılmasıdır. Kurtuluşa ulaşabilmesi, işçi sınıfının mücadelesinin varolan toplumdan sınıfların bütün izlerinin silinmesine kadar koşullarının bilimsel çözümlenmesinin, komünizmin, işçi sınıfının mücadelesine yol göstermesine bağlıdır. Yöneten – yönetilen ayrımının ortadan kaldırılmasını hedefleyen, bilinçli büyük çoğunluğun kendi çıkarına eylemine dayanan komünizmin maddi gücü ise, sınıfları ortadan kaldırma yeteneğindeki tek sınıf olan işçi sınıfının hareketidir. Bu açıdan işçi sınıfının komünist siyasi hareketi, komünizmi hedefleyen, komünizmin önderlik ettiği ve aynı zamanda da işçi sınıfı adına küçük bir grup politikacı tarafından değil, doğrudan işçi sınıfı hareketi tarafından, toplumun önüne sorunlarına bütünlüklü çözüm olarak konulan, hayata geçirilen politikadır, işçi hareketi ile bilimsel komünizmin bileşimidir. Söz konusu siyasi hareketin işçi sınıfının çıkarlarının ifadesi olması, bilimsel düzeyde politik çözümlemelerinin, önermelerinin, çizgisinin komünizme uygunluğu iken, toplumsal düzeyde de işçi hareketiyle birleşmiş, çakışmış olmasıdır.

Yalnızca komünizmin işçi sınıfı hareketine önderliği, varolan toplum içerisinde bölünmüş olan işçi sınıfının yerel, kısmi ve anlık mücadelelerini birleştirip merkezi, genel ve nihai mücadeleye bağlayabilir, komünizme yöneltebilir. İşçi hareketinin, komünist önderliğine sahip olduğu düzey, sınıf mücadelesinin genel koşullarının bilimsel çözümlemesinin sağladığı teorik üstünlüğün, bir bütün olarak işçi hareketine pratikte öncülükle birleştirilebildiği düzeydir.

Burjuvazinin, toplumda ve aynı zamanda işçi sınıfı üzerinde ideolojik olarak da egemen olması nedeniyle, işçi sınıfı, bilimsel komünizmi, komünist önderliğini kendiliğinden yaratamadığından, komünizmi benimseyenlerin, komünizmle işçi hareketinin birleştirilmesi, çakıştırılması, gündelik işçi hareketinin öncülerinin komünistler olması doğrultusunda çaba göstermeleri gerekir. Sınıfın gündelik hareketinin başını çeken kesimleri ve modern sanayi proletaryası temeli üzerinde yükselen komünist işçi partisi, komünizmin önderliğindeki işçi sınıfı hareketi olarak, komünizmin ve işçi sınıfının, sınıfın yığınlarının ve öncülerinin kaynaşması olarak adına layık olabilir.

Komünist partinin organik bileşiminin proleter karakterde olması, –diğer sınıflardan gelen üyeleri bütünüyle dıştalamamakla birlikte– üye çoğunluğunun işçi olmasıdır. Parti, işçi sınıfını, gündelik mücadelesini, öncülerini kucaklarken, kapsarken, onun –aydınlar da dahil– kendi sınıflarının bütünü açısından istisna oluşturan diğer sınıflardan gelen üyeleri, bireysel olarak sınıflarından koparak işçi sınıfının yaşam koşullarını, mücadelesini, hedeflerini benimseyip komünist işçi hareketinin parçası olanlardır.

3.4. KOMÜNİST PROGRAM

Komünist partinin, işçi sınıfının varolan toplumdan komünizme kadar mücadelesinin koşullarının çözümlenmesine dayanarak hedeflerini sıralayan programı, ideolojik-politik hattını ifade eden en temel belgesidir. Komünist program, gündelik taktiklere yol gösteren, andaki mücadeleleri komünizm hedefine bağlayan, birleştiren politik bir belge olmakla birlikte, aynı zamanda da, işçi sınıfının bütünlüklü dünya görüşü, ideolojisi doğrultusunda, sınıf mücadelesinin koşulları üzerine teorik bir çalışmanın ürünü olan –işçi sınıfı benimsemeye nesnel bir yatkınlık taşısa da mücadelesinden kendiliğinden doğmayan– bilimsel bir çözümlemeye dayanır. Komünist partinin –sınıf mücadelesi koşullarının temel olarak değişmediği bütün bir devir için geçerli olan– programı, işçi sınıfının komünist siyasi hareketini, oportünizm, revizyonizm de dahil, tüm diğer siyasi hareketlerden ayırt ederken, örgütsel bağlayıcılığıyla, üyelik koşulu olmasıyla, ideolojik-politik birliğinin de ifadesidir.

3.5. KOMÜNİST PARTİSİNİN ÖRGÜTSEL YAPISI

İşçi sınıfının komünist partisinin örgütsel yapısının –sınıf mücadelesinin özgül koşulları ölçüsünde değişen özellikler barındırmakla birlikte, bu mücadelenin evrenselliğinin yansıması olarak– evrensel karakterde olması, partinin andaki mücadeleyi nihai hedefe bağlamasını, sürekliliğini korumasını, her koşula uyum göstermesini sağlar.

Komünist siyasi hareket, bir bütün olarak işçi sınıfının sınıf mücadelesini temsil etmesine ve politikasının işçi sınıfının gövdesi tarafından gerçekleştirilmesine rağmen, örgütsel olarak sınıfın bütününü değil, onun bilinçli azınlığını, komünist parçasını içerir. İşçi sınıfının gündelik mücadelesinin öncülerinin komünistler olması, partinin, işçi sınıfının hem politik hem de gündelik mücadelede önder kesiminden oluşmasını sağlarken, bu partinin üye bileşimini komünist siyasi faaliyetin yürütücüleriyle sınırlaması, örgütlenmesinin sınırlarının belirliliğinden kaynaklanır. Partinin kendi örgütlerinin, bağlı örgütlenmelerin ve kitle örgütlerinin ve yine –hak ve görevleri belirli– üye, aday üye ve taraftarların kesin biçimde birbirlerinden ayırt edilmeleri, hukuki eşitliğin faaliyette eşitlikle birleştirildiği, –koşulları, partinin program, tüzük, kararlarının kabulü, aidat ödemek, bir parti organında görev almak olan– üyelerin iradelerinin bileşimi olarak örgütsel demokrasinin temelidir.

İşçi sınıfının komünist partisi, merkeziyetçi bir örgütlenme olarak, çeşitli merkezileşme düzeylerine, basamaklarına sahip olmakla birlikte, temelinde, işçi sınıfının işyerlerinde, fabrikalarda örgütlü hücrelere dayanır. Konut, coğrafi alan temelli değil de çalışma alanı temelli olan ve işyerinde ve çevresinde partinin siyasi faaliyetini yürüten fabrika, işyeri örgütleri, taban örgütleridir, üyelerin iradesinin doğrudan gerçekleştiği düzey olarak parti içi demokrasinin kaynağıdır. Ulusal ve uluslararası merkezi düzeye kadar diğer tüm basamaklar, taban örgütlerinin bir araya gelmesiyle ve her düzey için aynı işleyişin yinelenmesiyle, her düzeydeki örgütün kendi kongresinde bileşeni olduğu örgütün kongre delegelerini seçmesiyle oluşur. Semt, yerel, bölge, çeşitli ara düzeylerin varlığı, partinin büyüklüğü, yaygınlığı, gelişmişliği, ülkenin, işçi sınıfının durumu, çeşitli koşullar, toplam olarak örgütlenmenin gereksinimleri ölçüsündedir.

Komünist işçi partisinin iç örgütlenmesi, tabandan merkezileşerek oluşan basamaklar, hiyerarşinin yanısıra, partinin faaliyetinin profesyonelce sürdürülebilmesi için gereken işbölümü ve uzmanlaşmanın gerçekleştirildiği organlar biçimindedir. İşçi sınıfının komünizm mücadelesi nihai olarak işbölümünü ortadan kaldırmayı hedeflemekle birlikte, varolan toplum içinde profesyonelce siyasi faaliyetin gerekleri ölçüsünde kaçınılmazlaşan işbölümü ve uzmanlaşmanın komünist partide somutlanması, seçilen yönetici organların işbölümüne gitmeleri, çeşitli yürütme organları, kendilerine bağlı –alanlarındaki faaliyetin uzmanlık gereksinimlerini karşılayan ve üyeleri genellikle tam zamanlı parti çalışanları, profesyoneller olan– çeşitli uzmanlık grupları, kitle örgütlerinde parti çalışmasını sürdüren fraksiyonlar oluşturmalarıdır.

Egemen sınıf olarak burjuvazinin, egemenliğini sürdürmek, korumak için baskıya, şiddete, teröre dayanması, proleter devrimine karşı her türlü araca başvurarak direnmesi, işçi sınıfının burjuvaziyi devirmek, kapitalizmi yıkmak için devrimci şiddetini, silahlı ayaklanmasını zorunlu kıldığı gibi, komünist partisinin gizlilik temeli de, onun, işçi sınıfının sınıfların ortadan kaldırılması mücadelesi boyunca önderi, burjuvazinin egemenliğinin yıkılmasının, proletarya devriminin, silahlı ayaklanmanın örgütleyicisi olarak savaşçı karakterine ve burjuvazi tarafından sınıf düşmanı olarak imha edilmek istenmesine, dolayısıyla, bir bütün olarak burjuva siyasi rejiminin yasallığına sığmasının olanaksızlığına dayanır.

3.6. DEMOKRATİK MERKEZİYETÇİ İŞLEYİŞ

Çalışmasının koordinasyonunun, birleştirilmesinin, merkezileştirilmesinin aracı, kolektif iradesinin somutlanma biçimi olarak, komünist işçi partisinin işleyişinin temeli demokratik merkeziyetçiliktir. Kolektif iradenin gerçekleştiği örgütlerin, organların –yetki sınırlarının mutlak olmamasına dayanan– görece özerkliğini içeren demokratik merkeziyetçilik, aşağıdan yukarı tartışmayla oluşan kararların merkezi olarak yukardan aşağıya uygulanmasını sağlar.

Demokratik merkeziyetçiliğin, hakların, özgürlüklerin, eşitliğin, iradenin ifadesi olan yanı, tüm üyelerin eşitliğine, eşit haklarına, üyelerin iradelerinin seçtikleri delegeleri aracılığıyla kongrelere yansımasına, yönetici organların –kongre kararları çerçevesinde gelecek kongreye kadar yönetmek üzere– kongrelerde seçilmelerine dayanır. Örgütlenmenin belirli bir büyüklüğünün üzerinde doğrudan demokrasinin olanaksızlığının zorunlu kıldığı temsil ilişkisinin en az dolaylı, işbölümünün koşulların gerektirdiği kadar, organların mümkün olduğu kadar geniş olması, denge, dengeye yakın durumlarda ya da önemli sorunlarda alt organların, tabanın karar oluşumuna katılması, demokratik yanın korunmasının gerekleriyken, tartışma, görüşlerini iletme, üst organlara başvuru, rapor alma – verme, politikaların ya da seçilenlerin değiştirilmesi için olağanüstü kongre toplama hakları bunun güvenceleridir.

Demokratik merkeziyetçiliğin iradenin birleştirilmesini ifade eden yanı ise, parçanın bütüne, alt organın üst organa, azınlığın çoğunluğa uyduğu bir disipline dayanır. Komünist işçi partisinin merkeziyetçi işleyişi, disiplin uygulamasında idari yetki kullanmaya göre ikna etmeye öncelik tanır ve hiyerarşisi, kişiler değil organlar arasında oluşurken, alt organı üst organa yansıtan birden çok organ üyeliğine de izin verir. Partinin ideolojik birliğinin ifadesi olarak, içinde görüş ayrılıkları, eylemini, sınıfsallığını belirleyen temel ilkeleri, programıyla sınırlı, kararlaştırılan ölçüdedir. Partinin istense de istenmese de eylem birliğini bozan, bölen hizipleşmelerin, gruplaşmaların gelişmesinden kaçınarak kaynaşmış bir örgütlenme hedefini koruyabilmesi açısından, bir yandan tartışmaların özel gruplarda değil, doğrudan parti organlarında sürdürülmesi, diğer yandan da gruplaşmalar sorunuyla karşılaşıldığında çözümün demokratik iç yaşamda, tartışmada aranması önem taşır. Genel olarak tartışmaların işçi sınıfının önünde gerçekleştirilmesi ilkeselleştirilmekle birlikte, açıklıkları, partinin ortak kararlaştırdığı ölçüde olmak durumundadır.

Komünist işçi partisinde demokratik merkeziyetçi işleyiş, genel kuralların yanısıra, iç tartışmalar için tartışma yayın organı yayınlanması, olağanüstü sorunlarda referandumla tüm üyelerin oyuna başvurulması, rotasyonla görevlerin sırayla üstlenilmesi, özel bir işleyiş olarak denetim, üyelikten çıkarmanın nihai olarak genel kongre tarafından kararlaştırılması, azınlığın çoğunluk olabilmesinin olanaklarının güvenceye alınması, temsil edilme açısından zayıf olan kesimlerin güçlenmesini gözeten pozitif ayrımcılık ve benzeri çeşitli özel önlemler uygulanmasını içerir.

3.7. KOMÜNİST SİYASİ ÇALIŞMA

Komünist işçi partisinin çalışma tarzı da belirleyici özelliklerindendir. Gündelik olarak sürdürülen, sürekliliği gözetilen parti çalışması, amatörce değil, organlar, işbölümü, uzmanlaşma, kurumsallaşmaya dayanan profesyonelce çalışmadır. Yasal ve yasadışı çalışmanın birbirlerinden ayrılmaz birlikteliği ve birbirlerinden yalıtılmamışlığı, iç içe geçmişliği gerekirken, yasal örgütlenme, –sürekliliği güvenceye alınan, program, taktikler, örgütsel tecrübe, örgütlenme, disiplin açılarından sağlam– yasadışı örgütlenmenin taşıyabileceği ölçüdedir. Siyasi polise karşı mücadelede uzmanlaşmayı, aniden gerçekleşebilen siyasi koşullardaki değişikliklere karşı hazırlıklılığı içeren komünist çalışma tarzı, açık ve gizli çalışmanın her dönem –döneme uygun biçimde– birleştirilmesini gerektirir.

Komünist işçi partisinin, ajitasyon, propaganda, örgütlenme faaliyetinin, kitle çalışmasının, siyasi kampanyasının sürdürülmediği bir dönem yoktur. Yığınların kendi deneyleriyle öğrenmeleri açısından partinin kitle çalışması, dışardan seslenen değil, kitlelerin gündelik mücadelesinde yer alan, önderlik eden, buradan temellenen bir biçim taşır. Kitlelere önderlik ise, hareketin peşinden kendiliğinden sürüklenmeden, ama hayali biçimde varolan koşullardan da kopmadan, hareketi hedefe yönlendiren bir yaklaşımı gerektirir. Komünist işçi partisi, –kitle mücadelesinin yükseltilmesinin de güvencesi olarak– kendisinin yığınlardan ayrımını, niteliğini korur ve kendisini proletaryanın komünist kesimiyle sınırlarken, proleter olmayan yığınlara, işçi sınıfının toplumsal mücadelelerde diğer sınıflara önderliği, hegemonyası yoluyla, dolaylı olarak önderlik eder.

Genel – yerel, her düzeyde yürüttüğü siyasi gerçekleri teşhir kampanyalarıyla bütün sınıfların, devletin birbirleriyle ilişkilerini komünizm açısından açıklarken, partinin en önemli kolektif ajitasyon, propaganda, örgütlenme araçları, merkezi, yerel, ulusal dillerde, gazete, dergi, çeşitli yayın organlarıdır. İç tartışma yayını, bülten, raporlar ise, ajitasyon, propaganda çalışmasının ayrılmaz parçası olarak örgütlenme –kendini üye ilan etmeyi dışlayan biçimde üye alma– çalışmasına dayanan parti içi yaşam, eğitim, etkileşim, aynılaşma çalışmasına hizmet eder.

İşçi sınıfının komünizmin üst aşamasına kadar mücadelesinin önderi komünist partisinin inşası: komünizmi benimseyenlerin işçi sınıfı içinde profesyonelce siyasi faaliyet sürdürerek organik karakteri proleter komünist örgüt yaratmaları; işçi hareketiyle komünizmin çakışarak işçi hareketinin komünist önderliğine kavuştuğu komünist işçi partisi; komünist politikanın her gün önderlik ettiği işçi hareketi tarafından gerçekleştirilmesiyle, sınıfın yığınsal desteğinin kazanıldığı kitle partisi; diğer sınıf ve tabakalarla mücadele ve ittifaklar yoluyla proletaryanın ezilen, emekçi yığınlara önderlik etmesi, toplumsal hegemonyasının kurulması aşamalarından öteye, proletarya devriminin örgütlenmesini, proletarya diktatörlüğüne yöneticiliği içerir.

İşçi sınıfının bilinç, örgütlenme, ittifaklar, mücadele düzeyi, nispeten dar kesimlerin siyasi örgütlenmesine, komünist partisine olduğu kadar, yığınları kucaklayan, sendikalar, meslek örgütleri, kooperatifler, dernekler, kadın örgütleri, gençlik örgütleri, çeşitli kitle örgütlerine dayanır. Sendikalar, çeşitli biçimler ya da isimler alsa da, işçi sınıfının kitlesel ekonomik mücadele örgütleridir. Kapitalizmin sendika örgütlenmesinde bürokratlaşmaya, yabancılaşmaya, yöneticilerinin satın alınmasına neden olması, sendikalardan vazgeçmeyi değil, sendikaların demokratikleştirilmesi, gerçekten işçilerin kendi örgütleri olması mücadelesinin sürekli kılınmasını gerektirir. Sendikaların, sınıfın geniş yığınlarının birlik, demokratik eğitim, bilinç, örgütlenme, mücadele düzeyinin yükselmesinde yeri eşsiz olduğundan, komünist partinin sendikalarla ilişkisi, önderliği özel bir önem taşır. Sendikaların komünist politikadan yana taraflılığının, komünist partisinin politik önderliğinin temeli, örgütsel olarak bağımsız sendikalarda, partinin, fraksiyonlarının çalışmalarıyla önderliği kazanması olduğu gibi, komünist sendikal politika da, –örgütsel demokrasi, işçilerin iradelerinin gerçekleşmesi, siyasi faaliyet özgürlüğü olanaklarının bütünüyle ortadan kalkmasının dışında– sendikal birlik, sendikaların siyasi temellerde bölünmemesi ve aynı zamanda da, sendika içinde bürokratikleşmeye karşı demokratikleştirme, bütün işçilerin katılımı, iradesi, bürokrasinin tasfiyesi mücadelesinin sürdürülmesidir.

Toplumsal siyasi mücadele içerisinde, yerleşik düzen yanlısı muhafazakar akımdan, pazar, özel mülkiyet özgürlükleri savunusuna dayanan liberalizmden, egemen sınıf reformisti sosyal demokrasiden, demagog ve açık terörist faşizmden, egemen sınıf yanlısı ve muhalif kanatları içinde barındıran dinci hareketten, çeşitli egemen sınıf, burjuva siyasi akımlarından olduğu gibi, gerçekçilik adına, nihai hedefe bağlamadan düzende iyileştirmeler mücadelesini temel alan, sınıf uzlaşmacı reformist, kuyrukçu sosyal-reformizm ve revizyonizmden, birçok sınıfa dayanarak demokratizmle sınırlanan, yığınsal devrime inançsızlıkla bireysel terörizme yol açan popülizm ve küçük-burjuva devrimciliğinden, sosyalist diye anılsa da işçi sınıfına dayanmayan, işçi sınıfının dışındaki sınıfları, güçleri işçi sınıfının yerine koyan ve başka sınıfların temsilcisi olan siyasi akımlardan ve bütün diğer siyasi hareketlerden kendisini kesin olarak ayıran komünizm, işçi sınıfının, sınıfların ortadan kaldırılması mücadelesinde, bağımsız siyasi temsilcisidir. Yalnızca işçi sınıfının temsilcisi olan, dolayısıyla başka sınıfların, güçlerin çıkarlarını doğrudan kendi içinde temsil etmeyen komünist işçi partisi, siyasi mücadelede başka politik hareketlerle, işçi sınıfının dışındaki sınıfların temsilcileriyle, –değişik hedefler doğrultusunda, bunlara uygun ilkeler çerçevesinde, farklı geçicilik ya da genişlikte olan– eylem birliği, cephe, koalisyon, çeşitli biçimlerde ittifaklar içerisinde yer alır.

 

ÖNE ÇIKANLAR


SSCB NEYDİ VE NEDEN ÇÖKTÜ

NEYDİ VE NEDEN ÇÖKTÜ?

SSCB’NİN KARAKTERİ ÜZERİNE BİR ÇÖZÜMLEME

Süha ILGAZ

Ütopya Yayınevi

KİTAPÇILARDA

SUNUŞ


İSMET ÖZTÜRK (ÇÖRTÜK İSMET)

Kurtuluş hareketinde olduğu gibi, genel olarak Türkiye sosyalist hareketinde de, yaşamıyla, mücadelesiyle, görüşleriyle özel bir yer tutan, yazarımız, yoldaşımız İsmet Öztürk’ü 19 Kasım 2011 günü kaybetmiştik. Vasiyet ederek bedenini bilimin hizmetine sunduğu Pamukkale Üniversitesi’nde görevi sona erince, O’nu 20 Haziran 2015 günü Rumelikavağı’nda, yoldaşlarının, dostlarının katılımıyla, kızı Ekin’in yanına, doğaya uğurladık.

İSMET ÖZTÜRK

İSMET ÖZTÜRK YAŞAMI, MÜCADELESİ VE GÖRÜŞLERİ İLE YOL GÖSTERİYOR


SOVYETLER BİRLİĞİ DEĞERLENDİRMELERİ

SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN KARAKTERİNE İLİŞKİN FARKLI DEĞERLENDİRMELER

Sovyetler Birliği eleştirileri ve değerlendirmeleri, işçi sınıfının yeni sosyalizm deneyimlerine yol gösterecek komünizmin geliştirilmesi açısından önem taşır.


GEÇMİŞİN DEĞERLENDİRİLMESİ

GEÇMİŞİN DEĞERLENDİRİLMESİ: KURTULUŞ’UN ‘YOL AYRIMI’

Çeşitli ‘yol ayrımları’ sonucu bölünmeler ve farklı yönlerde sapmalar yaşayan Kurtuluş hareketinin teori, pratik ve örgütlenmesinin, belirleyici dönüm noktalarıyla ele alınarak “proletarya partisi” hedefi açısından irdelendiği geçmiş değerlendirmesi, “İşçi Sınıfının Komünist Programı İçin Temel İlkeler” metniyle ileri sürülen perspektifin oluşumunda önemli rol sahibidir.


TEMEL İLKELER

İşçi Sınıfının Komünist Programı İçin TEMEL İLKELER

Komünist programın üretilmesi çalışmalarına yol göstermek amacıyla hazırlanan “Temel İlkeler”, işçi sınıfının komünizm mücadelesinde ulaştığı en ileri örgütsel düzeye karşılık gelen Komünist Enternasyonal’in üzerinde kurulduğu politik çizgiyi ifade etme iddiasıyla, bütün sosyalistleri, işçi sınıfının mücadelesine önderlik etmek üzere komünizmi benimsemeye çağırmaktadır.


İNTERNET SİTESİ ve
ELEKTRONİK POSTA
ADRESLERİ